Home  |  Konuşmalar   |  26. Lefkoşa İlçe Kongresi’nde AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması

26. Lefkoşa İlçe Kongresi’nde AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması

AKEL Lefkoşa-Girne Örgütü’nün 26. İlçe Kongresi’nde AKEL M.K. Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşmasından Bölümler

 

AKEL Merkez Komitesi adına, AKEL Lefkoşa-Girne Örgütü’nün 26. İlçe Kongresi’ni selamlıyorum. Kongre çalışmalarınızda size başarılar diliyorum.

Kongreniz gerek ülkede gerekse uluslararası düzeyde kritik koşulların olduğu bir dönemde gerçekleştiriliyor. İç meselelere değinmekle sınırlı kalacağım. Kıbrıs sorununun çözümü için yapılan görüşmeler çöküşün eşiğinde bulunuyor. Büyük meseleler, sağlık ve yerel yönetim reformları, eğitim ve sosyal hizmetler konuları ülke ve halk için daha iyi bir yarın politikaları hükümetin gündeminde alt sıralara düşüyorlar. Her şey seçim kampanyasına göre belirleniyor. Sn. Anastasiadis’in ve DİSİ’nin Kıbrıs için değil, sandık için çalışmaya odaklanma kararı aldıkları apaçık görülüyor.

Kıbrıs sorununda ortaya koydukları tutumlar başka türlü açıklanamaz. Bu noktada, Kıbrıs sorununda büyük ilerlemelerin ve yakınlaşmaların kaydedildiği 2010’da Sn. Anastasiadis’in Hristofyas’a yönelik olarak yaptığı suçlamaları hatırlatmak istiyorum. Onu “Tayvanlaşmanın Cumhurbaşkanı” olmaya doğru gitmekle suçluyorlardı. Onların genel tutumunu hatırlatmayayım. Şimdi bugünkü durum karşısında bizim ne dememiz gerekir?

AKEL olarak, Dimitris Hristofyas döneminde Sn. Anastasiadis’in ve partisinin izlediği yıkıcı muhalefet yüzünden bizim Sn. Anastasiadis karşısında intikamcı bir şekilde hareket etmeyeceğimizi daha ilk andan itibaren vurguladık. Onların saldırılarına Kıbrıs’ın iyiliği için karşılık vermedik. Ülkenin ve halkın çıkarını partisel çıkarların üstünde tuttuk. Kıbrıs sorununun çözümü için başlamış olan süreci destekledik. Böyle yaptık çünkü biz yurtsever bir partiyiz. Çünkü üzerinde anlaşmaya varılmış olan çerçevede ve ilkeler temelinde çözüme ulaşma hedefine sonuna kadar hizmet etmeyi istiyoruz.

Bu yönde ciddi, sorumlu ve yapıcı bir şekilde hareket ettik. Siyasi bedeli hiçe sayarak, bütün siyasi yükü sırtlandık. Siyasi yük derken, elbette ki kimilerinin bizi suçlamak için söylediklerini, yani “N. Anastasiadis’e desteği” kastetmiyorum. AKEL’in sürece desteği, siyasi tezlerinde ısrar ve tutarlılığını kastediyorum. Kıbrıs sorunu hakkında yıllardır izlediğimiz politikada ısrarı kastediyorum. Anastasiadis’in Cumhurbaşkanlığı’nın ilk yılında o dönemde izlenen politikanın yanlış olduğunu söylerken herkesin karşısında tek başımıza olduğumuzu hatırlatmam yeterlidir. O dönemde Anastasiadis müzakerelere baştan başlamayı istedi. Böylesi bir hareketin maceralara götüreceğine dair onu uyardık ama bizi dinlemedi. O, kendilerini ara siyasal alan diye adlandıran güçlerin tavsiyelerini izlemeyi tercih etti. Sonuçlar biliniyor. BM Genel Sekreteri’nin hazırladığı 2004’ten bu yana bizim açımızdan en kötü raporu aldık. Sn. Eroğlu’yla ortak açıklama konusunda anlaşmaya varılabilmesi için, daha öncesinde yapılan Hristofyas-Talat açıklamalarına nazaran içerisinde kayıplar olan bir ortak açıklamaya varıldı. Aynı dönemde Barbaros neredeyse Limasol Limanı’na girecekti.

Sonuçta Sn. Anastasiadis bizi dinlemeye ve Hristofyas-Talat yakınlaşmalarını değerlendirmeye karar verdiğinde ilerleme kaydedilmeye başlandı. Sn. Anastasiadis’in tek yanlı ilerlemesine rağmen, bizim karşı çıktığımız ve çözüm çabasına da zararı olan bazı tutumları ortaya koymasına rağmen, tutarlılık yerine çelişkiler ve ileri geri adımlar sergilemesine rağmen, bugüne kadar tüm süreci destekledik.

Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulamamasında ana sorumluluğun uzlaşmaz ve kabul edilemez tezleriyle Türkiye’de olduğunu bir kez daha tekrarlayacağım. Sorulması gereken soru: çözümü isteyen biz nasıl davranıyoruz? Tutumumuzla Türkiye’nin hedefine ulaşmasını kolaylaştırıyor muyuz yoksa zorlaştırıyor muyuz? Sadece ve sadece, gerek öze gerek prosedüre ilişkin olarak çözüm hedefinde tutarlılıkla Türkiye’yi sıkıştırabilir özlü meselelerde tutumunu ortaya koymaya zorlayabiliriz.

Maalesef Sn. Anastasiadis’in artık 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için yelken açtığı açıkça görülmektedir. DİSİ kendi hedefleri uğruna Kıbrıs’ı bir kez daha kurban etmeye hazır görünmektedir. 1993’te bunu yaptılar, 1998 ve 2003’te bunu tekrarladılar, bugün de tekrar bunu yapıyorlar. Ve en kötüsü de bu seferkinin belki de en vahim olanı olduğunu anlamıyor görünmeleridir. Müzakere sürecinin kesilmesi ya da çökmesi tehlikesi var. Sn. Anastasiadis’e çağrıda bulunuyoruz ve aynı zamanda uyarıyoruz. Çözüme ulaşmak için bütün olanakları sonuna kadar değerlendirmesi gerekiyor. İlkelerde tutarlılık ve taktikte esneklikle elden gelen her çabayı ortaya koyması gerekiyor. Tüm çabalara rağmen arzu edilen sonuca ulaşılamazsa o zaman sorumluluk diğer tarafın üzerinde olacaktır. Aksi takdirde Kıbrıs kötü maceralara sürüklenecektir. Sonuçta kendimizi bizi nereye götüreceğini bilmediğimiz kaygan bir zemin üzerinde bulacağız. Sn. Anastasiadis’in bu dönüşünden kendilerini ara siyasi alan olarak niteleyen partilerin memnun olmaları gerekir. Artık Sn. Anastasiadis’in gün be gün onlarla özdeşleştiği görülüyor. Ancak bu değişim onların işini zorlaştıracaktır çünkü aynı şeyleri söylüyorlarsa iktidar yarışında öne geçmeyi nasıl başaracaklar? Onların kararlarında belirleyici olanın ülkenin gelecek perspektifi değil, seçimler olduğu bariz bir biçimde görülmektedir. Nitekim DİKO, EDEK ve Dayanışma partilerinin ilkeler konusunda tartışmaksızın, önce destekleyecekleri adayın kim olacağında anlaşmaları da bunu göstermektedir. Onlar sadece “Yeni Strateji” sloganına sarıldılar. Acaba yeni strateji eski reçetelerin tekrarı mı? Yeni strateji her şeyi reddetmek mi? Yeni strateji birbiriyle uyuşmayan tezleri uzlaştırma stratejisi mi? DİKO doğru içerikli iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu istediğini söylüyor. EDEK iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu resmen reddetti. Dayanışma partisi üniter devlet istiyor. Tüm bunlar nasıl birbiriyle uzlaşır? Bu ittifakın Kıbrıs için değil koltuk için yapılan bir işbirliği ittifakı olduğunu herkes anlamaktadır.

Sn. Nikolas Papadopulos’un lideri olduğu bu ittifak “Yeni Strateji” sloganını sürekli tekrarlıyor. Strateji dendiğinde, en azından biz, arzulanan hedefi anlıyoruz. Bize göre hedef Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı ve Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyona dönüşümü olmaya devam ediyor. Strateji yani hedef başka bir şeydir, taktik başka bir şeydir. Hedefe ulaşmak için hangi tutumlar ortaya konulmalıdır? Taktik, sabit olamaz ve her zaman somut duruma bağlıdır.

Kıbrıs sorununun esas olarak uluslararası sorun olduğu; Türkiye’nin istila ve işgali sorunu; Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin, Kıbrıs halkının tümünün insan hakları ihlali sorunu olduğu konusunda hepimiz hemfikiriz. Ancak Kıbrıs sorununun gözardı edilemeyecek iç yanı da vardır. İki bölgeli, iki toplumlu federasyon uzlaşması Kıbrıs sorununun özü bilinmediğinden kabul edilmedi. Bilakis darbenin, istila ve işgalin yol açtığı sonuçların, Taksimci oldubittilerin ortadan kaldırılmasının ön koşullarının yaratılması gereksiniminin tamamen bilincinde olunduğu için federasyon çözümü kabul edildi. İki bölgeli, iki toplumlu federasyon hain darbenin ve barbar Türk istilasının sonucu olarak kabul ettiğimiz uzlaşıdır. Bu acı ama şüphe götürmez tarihi gerçeğin dikkatimizden kaçmaması büyük önem taşımaktadır.

Kıbrıs sorununun arzulanan çözümü olarak iki bölgeli, iki toplumlu federasyon ilk anlaşmada, 1977 Makarios-Denktaş Üst Düzey Anlaşması’nda yer almaktadır. O zamandan itibaren bütün Üst Düzey Anlaşmalarında bu tekrarlanmıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün Cumhurbaşkanları tarafından teyit edilmiş ve BM Güvenlik Konseyi’nin bütün kararlarında benimsenmiştir. Federal Kıbrıs’ın tek egemenliğinin, tek vatandaşlığının ve tek uluslararası kimliğinin olacağı yıllardır savunduğumuz tezimizdir ve bu gerek BM kararlarında gerekse Hristofyas ve Talat’ın iki ortak açıklamasında yer almaktadır. Ayrıca BM’nin ilgili kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitlik konusunda da anlaşmaya varılmıştır. AKEL 1977’den itibaren üzerinde anlaşmaya varılmış olan çözüm çerçevesinde ve stratejisinde istikrarlı bir biçimde ısrar ettiğinde bunu kastetmektedir. Sorulacak soru şudur: bunca yıl sonra strateji değiştirebilir miyiz? Acaba koşullar ve dengeler tamamen lehimize değişti de ağır bedel ödemeksizin böylesi bir girişimde bulunacak konumda mıyız? “Yeni Strateji” dediklerinde neyi kastediyorlar? Korkarım ki bu soruya muğlak atıflardan öte kendileri bile cevap verebilecek durumda değiller. Biz stratejik hedefimizde ve Kıbrıs sorununun çözüm perspektifinin açık tutulması gereksiniminde ısrar ediyoruz.

Sn. Anastasiadis ve yakın çalışma arkadaşları kendi mutasyonlarını gerekçelendirme çabasıyla AKEL’in güya daha fazla taviz verilmesi yönünde baskı yaptığı kanaatini yaratmaya çalışıyorlar. Bu yalandır. Ve bunu onlar çok iyi biliyorlar. Kıbrıs sorununun özüyle ilgili olarak diyeceklerimizi biz halka cesaret, netlik ve şeffaflıkla söylüyoruz.

Halk, umutlarının seçimler uğruna yok pahasına satılmasını görmekten yoruldu. Popülist politikacıları izlemekten bıktı. Barış vizyonunu destekleyecek, sırtlanabilecek politikacıları görmeyi istiyor. İrade ve samimiyet, cesaret ve kararlılık görmeyi istiyor. Taksim tehlikesini, halkımızın doğduğu topraklarda varlığını sürdürememe tehlikesini yenmek için mücadele etmeye hazır liderler istiyor.

“Yapma taahhüdünü üstleniyorum” demesine rağmen yapmayı üstlendiklerinden erkenden cayanlardan halk bıktı. Bir zamanlar Anastasiadis’in “kriz lider ister” sloganına artık halk gülüyor. Çünkü yaşananlar bir “lider” tarafından sergilenecek tavrı hatırlatmamaktadır. O, şantaja boyun eğip sermayenin bütün taleplerini büyük bir kolaylıkla kabul etti. Nerde liderin getireceği yatırımlar? Nerde ekonomiyi yeniden canlandıracak bağlantıları ve güçlü dostları?

Peki Sn. Anastasiadis’le ne oldu?

Kıbrıs’ın orta sınıfının beli kırıldı.

Nüfusun üçte biri yoksulluk tehdidiyle karşı karşıya.

Binlerce genç Kıbrıs’tan göç etti ya da öğrenimlerinden sonra Kıbrıs’a dönmüyorlar.

İşsizlik yüksek düzeylerde olmaya devam ediyor.

İstihdam oranları 2014 düzeyinde seyrediyor.

2013 sonrasında sosyal hizmetlere yönelik kaynaklar daraltıldı.

Emeklilerin alım gücü yüzde 30 azaldı.

Bugün Kıbrıs çalışan yoksulların artış gösterdiği ülkelerden biridir. Tüm bunlara hükümet ne yanıt verdi?

“Güvence Altına Alınmış Asgari Gelir” uygulamasını ilan etti. Bu uygulamayla özünde yoksulluğu yeniden paylaştırma yoluna giderek, yoksullardan alıp çok yoksul yurttaşlara verme yoluna gitti. Bu politikanın sonucu belliydi. 2013 sonrasında sosyal eşitsizlikler süratle büyüdü. Yoksullar daha yoksul, zenginler daha zengin oldu.

Sn. Nikolas Papadopulos da kendini bu politikalardan uzak göstermeye çalışmasın. Çünkü o, bu ekonomi politikasının dayatılması ve uygulanmasında DİSİ’nin koltuk değneği oldu. Hristofyas hükümeti döneminde devletin gelirlerini azaltan yasaları Sn. Papadopulos ve partisi Sn. Averof Neofitu ve partisiyle birlikte onayladılar. Bankalara olan kredi borçlarını ödeyemeyen insanların evlerinin haczedilmesine, özelleştirmelere ve daha pek çok şeye ilişkin önemli yasa tasarılarını birlikte Meclis’ten geçirdiler. Önceki hükümetin eğitim, yerel yönetimler, sağlık alanlarında bütün reformlarını birlikte ortadan kaldırdılar. Halkın geniş kesimlerini ilgilendiren bütün bu meselelerde birlikte hareket ettiler.

İşte tüm bu koşulların oluşturduğu çerçevede önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimleri mücadelesini vereceğiz. Tekrar ediyorum, biz kararlarımızı kolektif olarak alacağız. Şahısları ilkelerin üzerinde tutmayacağız. Destekleyeceğimiz aday zaferin adayı olacaktır. Bu aday halka ilerici bir sosyoekonomik politika önerisi sunacaktır. Kıbrıs sorununda ilkeli bir politika izleyecektir. Milliyetçiliğe, muhafazakârlığa, karma çıkar ilişkilerine ve yolsuzluğa karşı duracaktır. Kıbrıs’a umut ve perspektif sunacaktır. AKEL’in destekleyeceği adayın özellikleri bunlar olacaktır. Bu konuda çalışmaların sürdürüldüğü bir dönemdeyiz ve bu süreç nihai kararların alınacağı Olağanüstü Kongre’de doruğa ulaşacaktır. Dostlarımızın da düşmanlarımızın da heyecanını anlıyoruz.

AKEL’in alacağı kararlara ilişkin halkın beklentisi mevcut adaylardan hiçbirinden, ne Sn. Anastasiadis’in, ne Sn. Papadopulos’un, ne Sn. Lillikas’ın adaylığından memnun olmadığını göstermektedir. Halk, AKEL’in en geniş halk katmanlarının kucaklayacağı adayı, gerçek değişimi getirecek olan adayı desteklemesini beklemektedir. Hedefimizin bu olduğundan herkes emin olsun. Pek çok kez söylediğimiz gibi, AKEL’de kararlar kolektif olarak alınır, herkes adına bir kişi karar vermez.

Bu durumun değişmesi şarttır. Bunu sadece biz değiştirebiliriz. Durumu değiştirebilecek tek siyasal güç AKEL’dir. AKEL sadece Genel Sekreterinden ve İlçe Sekreterlerinden ibaret değildir. AKEL hepimiziz, hepinizsiniz. Partimizi on yıllardır fedakârca ve gururla destekleyen bütün halktır. Daha da ilerlemeyi istiyorsak, gücümüze güç katmalıyız.

Tespitlerde bulunup, bunları kendi aramızda konuşmak yetmez. Yerel seçimlerde çok ve önemli çalışmalar yaptık ve milletvekilliği seçimlerindeki kaybı belirli oranda kapattık. Ancak AKEL’i hak ettiği yere getirebilmemiz için yapacak daha çok işimiz var. İlçe örgütleri bu yönde ilerlenmesinde önemli role sahiptirler. Çok disiplinli olmalıyız. Her şeyden önce kendimize ilişkin. Bir İlçe Komitesi üyesinin somut görevlerinin olmaması düşünülemez. Partinin bir üyesinin ya da kadrosunun görevlerini yerine getirmemesi düşünülemez. Zor dönemlerden geçiyoruz. Partinin profesyonel mekanizmasının daraltıldığı koşullarda gönüllülerin de katkısıyla çalışmalarımızın üstesinden gelebiliriz. Her birimiz daha az konuşup daha çok iş yapmalıyız. Bunu pek çok kez söyledik. Hücre, çekirdek, Parti Taban Örgütüdür. Çabalarımız parti tabanına yönelik olarak yoğunlaşmalıdır. Yeni üyelere, parti gruplarının yenilenmesine, halkla günlük temasın geliştirilmesine, yerel sorunların çözümüne yönelik girişimlerimizin güçlendirilmesine yoğunlaşmalıdır. Bunları söylerken aramızdaki özgür ve samimi diyaloğun, eleştiri ve özeleştirinin de önemini vurgulamak istiyorum.

Biz farklıyız çünkü biz AKEL’ciyiz. Biz AKEL’ciyiz çünkü farklıyız. Bu farkımız her gün görülmelidir. Her eylemimizde, her inisiyatifimizde, her gün yaptığımız çalışmalarda bu fark görülmelidir. Bu farkımız bizi izleyenlere ilham vermeli, örnek olmalı, bizi yönlendirmelidir. Bu fark AKEL’in 90 yılı aşkın bir süre boyunca halkımızın bilincinde ve yüreğinde yer etmesini sağladı. Kıbrıs için mücadele ettiğimiz coşku, fedakârlık, sadakat, ahlak ve dürüstlükle. Halkımızın barış içerisinde yaşayabilmesi için, emekçilerin yaşamını iyileştirmek için, toplumun zincirlerini kıracağı günün doğması için!

Seçim yarışlarından, kamuoyu yoklamalarından ve sandık çıkış anketlerinden çok daha uzaklara giden vizyonumuz var. Yarın için vizyonumuz var. Pek çok kez söyledik. 90 yıllık şanlı ve onurlu tarihi taşıyoruz. İşçi için, çiftçi için, kol ve beyin emekçileri için, aydın için, sanatçı için. 90 yılı aşkın mücadeleleri taşıyoruz. Ancak tarih önümüzdedir. Çünkü biz yarın için mücadelede halkı, emekçileri birleştireniz. Kıbrıs’ın geleceğini, insanın geleceğini her şeyin üstünde tutanız. Umut verebilecek olanız. Halk Hareketi’ni inşa eden veteranlarımıza saygı, umudumuzu canlı tutan gençlik için gurur duyanlarız. Kıbrıs’ı ileriye götürebilecek ve götürecek olanlarız.

Kıbrıs için! Halk için! Bugünkü kongre Lefkoşa için yeni bir başlangıç olsun!

AKEL Basın Bürosu, 28 Mayıs 2017-Lefkoşa

PREV

İki Toplumlu Kültür Festivali’nde AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Andros Kiprianu Tarafından Yapılan Konuşma

NEXT

Neoklis Silikyotis: ÇÖZÜM İÇİN ELİMİZDEN GELENİ YAPALIM