Home  |  Konuşmalar   |  AKEL Olağanüstü Kongresi’nde Genel Sekreter Andros Kiprianu’nun Konuşması

AKEL Olağanüstü Kongresi’nde Genel Sekreter Andros Kiprianu’nun Konuşması

Bugünkü kongre partimizin son aylarda izlediği demokratik tüzüksel sürecin doruğudur.

Cumhurbaşkanı adayı olarak destekleyeceğimiz kişiyi bugün kolektif ve demokratik bir biçimde kararlaştıracağız.

Yurdumuza gerçek değişimi getirmek için, laik olduğumuz en iyi geleceği yaratmak için, Anastasiadis-DİSİ hükümetinden kurtulmak için yarından itibaren hep birlikte çalışacağız.

Seçim emelleri uğruna yıllarca Kıbrıs sorununu feda eden partiden, emeklileri sefalete iten, orta sınıfı ezip geçen ve eşitsizlikleri artıran bir hükümetten kurtulmak için hep birlikte çalışacağız.

Emekçileri, işsizleri ve mağdurları umursamayan, kurumların saygınlığını ve değerini düşüren, kendi yandaşlarını kayıran, taahhütlerini fıkra ve insanları kandırmayı üslubu haline getiren bir hükümetten kurtulmak için hep birlikte çalışacağız.

Hataları ve yalpalamalarıyla en ateşli taraftarlarını dahi hayal kırıklığına uğratan, Kıbrıs sorununda fırsatları değerlendirmeyerek halkımızı umutsuzluğa ve kötümserliğe iten bir hükümetten kurtulmak için hep birlikte çalışacağız.

Zenginleri daha zengin yapmayacak ve yoksulları yoksulluğundan kurtaracak bir hükümetin iş başına gelmesi için yarından itibaren çalışmaya başlıyoruz.

İnsanların çoğunluğunun ayı nasıl çıkaracakları endişesinde olmamalarını ve evlatlarının tahsil yapmalarını, çalışmalarını, yurtlarında kalmalarını, geleceklerini inşa etmelerini görebilmelerini sağlayacak bir hükümetin iş başına gelmesi için yarından itibaren çalışmaya başlıyoruz.

Yurdumuzun yeniden birleşmesi için tutarlılık ve ilkelerle çalışacak bir yönetimin iş başına gelmesi için yarından itibaren çalışmaya başlıyoruz.

Geçen Aralık ayında yerel seçimlere giderken genç, güvenilir ve dinamik insanların göreve gelmesi için yurttaşların bu sürece katılımını isteyerek onlarla samimi bir diyaloğa girdik. Böylece belediyelerde ve muhtarlıklarda bir dizi genç kadronun sorumlu görevlere seçilmesini başardık ve onlar bugün dürüstlüğün, çalışkanlığın ve sonuç alıcılığın örneklerini sergiliyorlar.

Bugün de 2018’de yapılacak ve geleceğimiz açısından belki de en kritik seçimlerde bizi temsil edecek kişi için aynı ciddiyetle karar vereceğiz.

Önümüzdeki 5 yılda atılacak adımlar çok önemli ve belki de tarihsel adımlar olacaktır.

Eğer gelecek 5 yıl da kaybedilirse çok daha kötü durumlarla karşı karşıya kalacağız.

Sayın Anastasiadis bir kez daha halkımızın çözüm ve yeniden birleşme umuduyla oynadı. Bir kez daha şahsi emellerini ve seçimlere yönelik maksatlarını Kıbrıs’ın ve gelecek nesillerin çıkarlarının üstünde tuttu.

Kıbrıs sorununu çözümü çabasında sürekli geriye gidişlere yol açan yalpalamalara ve çelişkilere sürüklendi, gücünü taktik oyunlara harcadı.

Türkiye’nin sorumlulukları ve bilinen uzlaşmazlığı hakkında hiç kimsenin şüphesi yok. Komşu ülkede var olan büyük demokrasi eksiklikleri ve iç sorunları hakkında, Erdoğan’ın otoriter ve keyfi rejimini sürgit kılma ve daha geniş bölgede Türkiye’nin hegemonyacı hâkimiyetini dayatma niyeti hakkında da hiç kimsenin şüphesi yok.

Bu gerçekliğin bilincinde olmak bizi iki, üç misli daha dikkatli kılmalıydı. Bu koşullarda, Sn. Anastasiadis’in mümkün olabilecek en büyük tutarlılığı göstermesi gerekirdi. Sadece bu şekilde Türkiye’nin uzlaşmazlığı aşılabilirdi ya da uluslararası toplumun gözünde Türkiye’yi teşhir etme olanağımız olabilirdi.

Sn. Anastasiadis Cumhurbaşkanlığı’nı üstlendiğinde, onun Dimitris Hristofyas ve AKEL karşısında uyguladığı etik olmayan, haksız ve adaletsiz, yıkıcı bir şekilde muhalefet etme örneğini bizim izlememizin söz konusu olmayacağını söylemiştik.

Cumhurbaşkanı’nın görüşmelere kaldıkları yerden devam etmesi kaydıyla müzakere sürecini desteklemeye hazır olduğumuzu beyan etmiştik.

Ama bize kulak verilmedi. Cumhurbaşkanı diğer bütün partilerin desteği ve cesaretlendirmesiyle daha öncesinde varılmış olan Hristofyas-Talat görüş birliklerini bir kenara iterek müzakerelere baştan başlamayı arzuladı.

Bu politikası bir yıl içerisinde çöktü, sonucu 2004 sonrasında BM Genel Sekreteri’nin Güvenlik Konseyi’ne bizim açımızdan en kötü raporu sunması oldu. Aynı esnada Barbaros güney sahillerimizde tahrik edici bir biçimde volta atıyordu.

Sn. Anastasiadis Kıbrıs sorununda yol açtığı çıkmaz gidişatın farkına vararak 2014 Şubat’ında Sn. Eroğlu’yla Ortak Açıklama’da bulunma yönünde ilerledi. Ne yazık ki onun bu yalpalamalarının sonucu yoldaş Dimitris Hristofyas’ın üzerinde görüş birliğine varılmasını başardığı tezlerden geri adımlar atılması oldu.

Sn. Akıncı Kıbrıstürk toplumu liderliğine gelmesinin hemen ardından, Hristofyas-Talat görüş birliklerini kabul ettiğini açıklayarak Cumhurbaşkanı’nı bunu izlemek zorunda bıraktı.

O zamandan itibaren, iki tarafın da zaman zaman yalpalamalarına rağmen, müzakere masasında ilerleme gözlenmeye başlandı. Mont Pelerin-1 ve 2’den, Cenevre’den geçtik, zorluklar ve aylarca süren gecikmelerden sonra Crans Montana’ya vardık.

Aylarca öncesinden Cumhurbaşkanı’na geriye kalan temel konuları gayri resmi biçimde görüşmesi, Türk tarafının nereye kadar varmaya hazır olduğunu ve anlaşmaya varma imkânlarının olup olmadığını araştırması çağrısında bulunmuştuk.

Ne yazık ki bize kulak vermedi. Tam aksine partisel hesapların içerisine düştü, 1950 Enosis referandumuyla ilgili konu gündeme geldiğinde şaşkına döndü ve sonuçta müzakere sürecinde ciddi yara açtı. Daha da kötüsü Cumhurbaşkanı başarısızlığa uğramış olan öne koşma politikasını tekrar hatırladı. Bu politika geçmişte uygulandığı her seferinde çıkmazlara, Kıbrısrum tarafına sorumluluklar yüklenmesine ve Türk tarafının yeni oldubittilerine yol açtı.

Crans Montana’ya gidiş öncesinde Ulusal Konsey’in toplantısında Sn. Anastasiadis’e bu buluşmanın önemine işaret ederek, oraya tüm dikkatimizi ve çabamızı çözüm hedefine odaklayarak gitmemiz gerektiğini vurgulamıştık. Türkiye’nin tutumunun yol açacağı güçlüklere karşı koyabilmemiz için yeterli ve derinlemesine ön hazırlık yapmış olmamız gerektiğinin altını çizmiştik.

Crans Montana’da yaşanan gelişmeler hayal kırıklığına yol açtı. Daha ilk andan birinin diğerinin hareketini beklediği görüldü. Crans Montana’daki buluşma sürecin doruğuydu. Ya çözüm yönünde adımlar atılacaktı ya da büyük bir geriye dönüş yaşanacaktı.

Tüm bunları bilerek daha fazla kararlılık gösterilmesi gerekiyordu. Elbette ki, yalana başvurarak Cumhurbaşkanlığı’nın ima ettiği ve DİSİ kadrolarının söylediği gibi ilkesel meselelerde taviz vererek değil, ya Türkiye’yi karşılık vermek zorunda bırakacak ya da Türkiye’nin tutumunu teşhir edecek inisiyatifler üstlenerek.

BM Genel Sekreteri’nin gelişi sürece ivme kazandırdı. İki tarafın önüne koyduğu çerçeve geriye kalan önemli meseleleri işaret ediyordu ve müzakere için iyi bir zemini teşkil ediyordu.

Ne yazık ki onun oradan ayrılmasından sonra özlü müzakere yapılmadı. Sn. Anastasiadis sorunun iç yanı hakkında öneride bulundu ama bu öneri Türk tarafından karşılık görmedi.

6 Temmuz’da Sn. Guterres’in Crans Montana’ya dönüşü büyük önem taşıyordu ve bunun algılanmış olması gerekiyordu. BM Genel Sekreteri’nin ilk andan itibaren garantörlük ve müdahale haklarının kaldırılmasını desteklediği açıkça görülüyordu.

Anlaşmanın sağlanmasıyla işgal ordularının büyük oranda azaltılmasının gerekli olduğunu ortaya koyuyordu. Ayrıca iki yıl içerisinde adadaki sayıları 650’ye inecek Türkiye askerlerinin ve sayıları 900’e inecek Yunanistan askerlerinin adadan tamamen ayrılması konusunu da tartışmaya açıyordu.

Ayrıca Omorfo’nun ve diğer bazı yerlerin Kıbrısrum yönetimi altına dönmesi konusunda ısrar ediyordu. Aynı zamanda mülkiyet, dönüşümlü başkanlık, Kıbrıslıtürklerin yönetime sonuç alıcı katılımı ve Türkiye yurttaşlarına eşit muamele konularını da tartışmaya açıyordu.

Ne yazık ki 6 Temmuz yemeğinde BM Genel Sekreteri’nin bu düşüncelerini Türkiye’yi sıkıştırmak için değerlendirmedik. Bunu yapmış olsaydık, Türkiye ya garanti ve müdahale haklarının kaldırılmasını kabul etmek zorunda kalacaktı ya da teşhir olacaktı. Ne yazık ki ne biri oldu ne diğeri.

Ertesi günden itibaren çok zor bir döneme girildi. Görüldüğü kadarıyla, çözüm olasılığı uzaklaştı ve müzakereler kısa zamanda tekrar başlamayacak. Taksimin kalıcılaşması tehlikesi bugün her zamankinden her zamankinden daha fazla görünür durumdadır.

Sn. Anastasiadis müzakerelerin yeniden başlaması ve Türk tarafınca teşebbüs edilen yeni oldubittilerin önüne geçme yönünde samimi ve net inisiyatifler üstlenmeye hazır görünmüyor. Tam aksine BM’yi yeni bir inisiyatif üstlenmeye ikna etmeyen ön koşullar koyuyor. BM ne yapacağına karar vermek için bizi ne istediğimizi düşünmeye ve karar vermeye çağırıyor. Türkiye tarafından yapılan açıklamaların işgal koşullarını derinleştirilmesinin olası olduğunu göstermektedir ve Kıbrıslıtürk toplumunun asimilasyon tehlikesi artmaktadır.

Türkiye on yıllardır sürekli olarak Kıbrıslıtürk toplumunu zayıflatan ve Ankara’ya bağımlılığını derinleştiren politikaları yaşama geçirmektedir. İnşaat, turizm ve diğer bazı sektörlerde finansman yoluyla işgal altındaki bölgenin ekonomik entegrasyonu derinleşmektedir. İşgal altındaki bölgeye sürekli müdahalelerde bulunarak, kontrolünü daha da yayınlaştırma amacıyla dini bir araç olarak kullanmaktadır.

Ankara’nın çeşitli dayatmalarına karşı Kıbrıslıtürkler direnmeye ve yaygın bir sosyal muhalefet ortaya koymaya çalışıyorlar. Ancak küçük bir toplumun ve Türkiye’nin arasındaki dengelerin yol açtığı koşullar dikkate alındığında, ortaya koyulan bu çabaların sonuç verici olacağını kimse garanti edemez. Diğer yandan siyasal ve ekonomik çıkmazlar nedeniyle Kıbrıstürk toplumunda Türkiye’ye olduğu kadar Kıbrısrum toplumuna da mesafe koyan kendine özgü bir Kıbrıstürk milliyetçiliğinin geliştiği görülmektedir.

Kıbrıs sorunu çözülmediği sürece bu tür sesler artacaktır. Reaksiyonel nitelikleri nedeniyle sorunun çözümüne değil, derinleşmesine yol açacaklardır. Kıbrıs sorununa üzerinde anlaşmaya varılmış olan çerçeve temelinde çözüm bulunmasını arzulayan Kıbrıslıtürk ilerici güçlerin tezi sürekli olarak zayıflayacak, ayrılığı isteyenlerin tezi güçlenecektir.

Kıbrısrum toplumu içerisindeki sağ ve aşırı sağ şimdi dahi bunu anlamıyorlarsa bu kez Kıbrıs’ı ölümcül bir biçimde yaralayacaklardır.

Anastasiadis-DİSİ hükümeti yaptıklarını haklı göstermeye çabalayarak AKEL hakkında imalarda bulunup, nasıl olursa olsun herhangi bir çözümü güya AKEL’in kabul etmeye hazır olduğunu iddia ediyorlar. Yalan söylüyorlar ve bunu biliyorlar.

Biz BM kararlarını, Üst Düzey Anlaşmalarını, uluslararası hukuku ve Avrupa hukukunu dayanak alan bir çözüm için mücadele ediyoruz.

Her şeyi kabul etmeye hazır olduğumuz için değil, taksim kâbusunu kabul etmemiz asla söz konusu olmadığı için Sn. Anastasiadis’in ortaya koyduğu tutumları eleştirmeye devam edeceğiz. Garantörlük ve müdahale haklarını sözde kabul ettiğimiz için değil, Cumhurbaşkanı ya çözümün ilk gününden itibaren bunların lağvedilmesi ya da Türkiye’yi teşhir etme fırsatını kaybettiği için Sn. Anastasiadis’in ortaya koyduğu tutumları eleştirmeye devam edeceğiz.

Bu hedefin yaşama geçirilmesi için BM Genel Sekreteri’nin, Avrupa Birliği’nin, Yunanistan’ın ve hatta Britanya’nın desteğine sahipti.

Ne yazık ki Sn. Anastasiadis ve DİSİ’nin ortaya çıkan durumdan endişe duydukları görülmüyor. Tam aksine kendi tutumlarının doğruluğuna ikna etmek ve AKEL’in dile getirdiği gerçekleri önemsizleştirmek için seviyesiz propagandada ısrar ediyorlar.

Diyaloğun yeniden başlamasına hazır olduklarına dair görkemli söylemlerde bulunmakla yetiniyorlar. Gerçek acı da olsa söylenmelidir ve gerçek ne yazık ki Sn. Anastasiadis’in aylardır müzakerelerin yükünden kurtulmayı istediğidir. Seçmenlerinin tümünün desteğini alabilmesi için bunu gerekli gördüğüdür.

Oy kaygısıyla Sn. Anastasiadis yararlı olmak yerine hoşa giden olmayı tercih etti. BM Genel Sekreteri’nin koyduğu çerçeveyi Kıbrısrum tarafının benimsediğini bu kritik anda teyit etme yerine, Crans Montana’daki görüşmelerden hala muğlak kalan şeyleri bir defada tamamen netleştirme yerine, o seçim kampanyasıyla uğraşıyor.

Siyasi dostlarına masa düzüyor, rasathane ve teleferik vaatlerinde bulunuyor, bol bol şahsi danışmanlar atıyor ve halkı büyük yalan sözlere boğuyor.

Bu arada Kıbrıs sorununda saat geriye saymaya devam ediyor.

Tüm bunlara işaret ettiğimizde de eleştirilerimizin Türkiye’ye kendi suçlarını örtmek için argüman verdiğini söyleme cüretini gösteriyorlar.

Türk tarafının bize yüklediklerinin sorumlusu kimdir? Biz mi yoksa meseleleri üstünkörü ve yetersiz bir biçimde ele alan Sn. Anastasiadis mi?

Üstelik bizi Türk tezlerini benimsemekle suçlama cüretini gösteriyorlar. AKEL yurtsever bir parti olduğunu yıllar boyunca verdiği mücadeleleriyle, dökülen kanıyla ve bulunduğu özverileriyle kanıtlamıştır. Tezlerimizi tarihin kendisi doğruladı ve haklı çıkardı. Tezlerimizin doğruluğuna halkımız sahip çıktı. Bu gerçekleri DİSİ’nin kabul etmesine ihtiyacımız yok.

Sözde vatanperverlik adına Türkiye’nin istila planlarını yaşama geçirmesine yol açanlar başkalarıydı.

Türkiye’nin taksim ya da işgal altındaki bölgeleri ilhak arzularını yaşama geçirmesine bilerek ya da bilmeden yol açmaya hazır olanlar başkalarıdır.

Kıbrıs sorunu çözülmediği takdirde, aşamalı bir biçimde bunun olacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın. Ayrıca sözde “yeni strateji” masalı uygulanırsa da bunun olacağından hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Yeni olanın ne olduğunu kendi kendimize soruyoruz. 1993’te Gali Fikirler Dizisi’ni gömen müteveffa Kliridis aynı stratejiyi uygulamaktan söz etmiyor muydu?

S-300’lerle 1998’de de bu stratejiyi uygulamaktan söz etmiyor muydu? 2006’dan sonra müteveffa Tasas Papadopulos da aynı stratejiyi destekledi. Aynı stratejiyi 2013’te Sn. Anastasiadis de uyguladı.

Her seferinde sonuç ne oldu? Türkiye’nin işine gelen durgunluk. Her seferinde Kıbrıslılar zarara uğrarken Türkiye kazandı.

Tel örgülerin diğer tarafına bakalım. Orada kimler “yeni strateji”den, federasyonun terkedilmesinden söz ediyor? Yerleşiklerin partisi. Kıbrısrum tarafında “yeni strateji”den söz edenler kim? Sn. Papadopulos’un ve Sn. Lillikas’ın kurmayları. Son tahlilde “yeni strateji” dediklerinde neyi kastediyorlar? Bunun ne olduğunu hala bize söylemiş değiller.

Sn. Papadopulos ve DİKO iki toplumlu, iki bölgeli federasyon istediklerini söylüyorlar ama doğru içerikli.

EDEK bunu resmen reddetti. Dayanışma Hareketi üniter devlet istiyor. Tüm bunlar nasıl uzlaşıyorlar? Hedefleri birbirlerinden farklıyken aynı stratejide nasıl anlaşıyorlar?

Bu ittifakın Kıbrıs için değil, koltuk için olduğunu herkes anlamaktadır.

Sn. Papadopulos’un ortaya koyduğu tüm yaklaşım klişe sloganları sıralama, felaket tellallığı ve her şeyi sıfırlama olarak özetlenebilir.

Ayrıca kendisini destekleyen Sn. Theoharus’un duruşu hakkında Sn. Papadopulos’un ne diyebileceğini duymak da çok ilginç olacaktır. O, siyasi cinayetlerle suçlanan faşist bir partinin temsilcileriyle sadece yemeğe oturmakla kalmadı, bu yemeğe katılmayı reddetme cesaretini gösterenlere de çıkışarak kendilerini eleştirdi.

AKEL 1977’den itibaren üzerinde anlaşmaya varılmış olan çözüm çerçevesinde ve stratejide istikrarlı bir biçimde ısrar etmektedir. Bu çözüm çerçevesi BM’nin ve diğer uluslararası örgütlerin Kıbrıs’la ilgili bütün kararlarında yer almaktadır ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün Cumhurbaşkanları tarafından da desteklenmiştir.

Kıbrıs sorununun çözümünde sonuna kadar ısrar etmeye devam edeceğiz. İşgale ve yasadışı nüfus taşınmasına son verecek ve BM kararlarını, Üst Düzey Anlaşmaları’nı, uluslararası hukuku ve Avrupa hukukunu temel alacak çözüm için sonuna kadar ısrar etmeye devam edeceğiz. Kıbrıs’ı askersizleştirecek ve yabancı güçlerin müdahalelerini ve garantilerini men edecek bir çözüm için sonuna kadar ısrar etmeye devam edeceğiz. Toprağı, halkı, kurumları ve ekonomiyi yeniden birleştirecek bir çözüm için, BM kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü için sonuna kadar ısrar etmeye devam edeceğiz. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olacak, tek egemenlikli, tek uluslararası kimlikli, tek vatandaşlıklı birleşik bir devlete götürecek bir çözüm için sonuna kadar ısrar etmeye devam edeceğiz.

Cumhurbaşkanı adayı olarak destekleyeceğimiz kişinin seçiminde temel bir kriter Kıbrıs sorununa ilişkin tezleriyse, ekonomi ve iç yönetim hakkındaki hedefleri de nihai kararlarımızı almada belirleyicidir. Elbette ne tam programsal, ne de tam ideolojik bir özdeşleşme talebinde değiliz. Anastasiadis ve DİSİ seçim öncesi dönemde Kıbrıs sorununu bir kenara bırakarak ekonomik göstergelerin iyileşmesini başardıkları iddialarıyla halkı kandırmaya çalışacaklar.

Ancak Anastasiadis ve DİSİ kimlere hitap edecekler? Eriyen orta sınıfa mı? Yurtdışına göç etmek zorunda kalan binlerce gence mi? Yaşamlarını kurmak için Kıbrıs’a dönmeyi isteyen ama iş olanağı bulamayan binlerce genç bilim insanına mı? İşlerini kaybetmemek için ayda 600 avroya çalışmak zorunda kalanlara mı? 480 avroluk küçültücü Güvence Altına Alınmış Asgari Gelir’le yaşamaya mahkûm edilenlere mi? Gelirleri ciddi düşüşe uğrayan emeklilere mi? Mevcut verilere göre, devletin toplam sosyal yardım harcamalarında önemli bir düşüş yapıldı ve 2012’de yaklaşık 1 milyar olan sosyal yardımlar 2014’te 790 milyona düştü.

Acaba Anastasiadis ve DİSİ bir ameliyat için, bir ilaç için, bir muayene için aylarca bekleyen binlerce insana mı hitap edecekler? Yoksa özünde yoksulluk sınırının altında olan nüfusun üçte birine mi? Eurostat verilerine göre, sosyal koruma harcamaları açısından Kıbrıs son sırada yer alıyor. Sağlık alanına yönelik harcamalarda da yine son sırada. Ama bir avuç ayrıcalıklıyla geriye kalan herkes arasındaki uçurumun büyümesinde şampiyon.

“Kalkınma” ve “yeniden canlanma”dan söz ettiklerinde kimlere hitap ediyorlar? “Eserlerine” devam etmek istediklerini söylediklerinde kimlere hitap ediyorlar?

Eğitim ve yerel yönetimler gibi alanlarda Hristofyas hükümeti sırasında ilerletilen bütün reformları 4 yıl içerisinde iptal ettiler. Geçen hükümet yeni bir kalkınma penceresini, doğal gazın değerlendirilmesi imkânını onlara teslim etti.

Ne yaptılar? Bütün stratejik planlamaları iptal ettiler. Herhangi bir planları olmaksızın, duyurularda ve ilamlarda bulunmakla, kutlamalar düzenlemekle meşguller.

Hidrokarbon yataklarının değerlendirilmesi konusunda bu hükümet üçüncü tur izinler dışında hiçbir şey yapmış değil. Tam aksine Kıbrıs’ı bir enerji merkezine dönüştürmeyi hedefleyen terminal yapımı planını da “öldürdüler”.

O zamanki potansiyel ortaklar başka planlar yaptıktan sonra şimdi bu planı yeniden canlandırmaya çabalıyorlar. Hiçbir şey yapmadan 5 yılı geçirdiler. Daha ucuz enerji üretimi için sonuç alıcı hiçbir inisiyatif almadan, Yenilenebilir Enerji Kaynakları için hiçbir adım atmadan.

Bu hükümetin her yıl çıkıp sözünü ettiği ulusal eylem planını hala bekliyoruz. Bugüne kadar hiçbir şey yapmadı. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Fonu her yıl açık veriyor ve bu açıkları kapatmak için hükümetin tek yaptığı şey elektrik fiyatının arttırılmasını talep etmek oluyor.

Eğitim ve kültür konuları hakkında ne diyelim? Eğitim alanındaki çok sınırlı altyapı projeleri hakkında ne diyelim?

Sınıf başına öğrenci sayısının artması hakkında, çürümeye terk edilen okuma yazma programları hakkında, belirsizlik içerisindeki müfredat programları hakkında, ihmal içerisindeki özel eğitim sistemi hakkında ne diyelim?

Yeni tayin sistemiyle yaptıkları oyunlar hakkında, devlet tarafından sunulan eğitimin çürümeye terk edilmesi hakkında, kültürü ve kültür insanlarını tamamen ihmal ederek gereken ilgiyi göstermemeleri hakkında ne diyelim?

Sn. Anastasiadis halkın oyunu kapar kapmaz, seçimler öncesinde üstlendiği bütün taahhütlerini unuttu. Seçimlerden önce memorandumun iyileştirilmesine izin verecek iki devletlerarası kredinin hazır olduğunu söylüyordu. Kamu yararına olan yarı kamusal iktisadi teşekkülleri özelleştirmeyeceği taahhüdünü bu kuruluşlarda çalışanlara yazılı olarak vermişti. Halkın aleyhine önlemler almasının kesinlikle söz konusu olmayacağı taahhüdünü vermişti. Bankaların kredi ödeme vadelerini uzatacağı, geliri olmayanların ya da işsizlerin taksitlerinin erteleneceği taahhüdünü üstlenmişti.

Gençlere yönelik politikaların yaşama geçirilmesine 75 milyon avroluk kaynak sunulacağı taahhüdünü vermişti. Üniversite öğrencilerine yönelik destek paketinin güçlendirileceği, emekli maaşlarında kesintiler yapılmayacağı, devlet petrol şirketi kuracağı, seçilmesinden sonra 6 ay içerisinde Troodos’ta teleferiğin hazır olacağı sözünü vermişti. Bunlardan hiçbirini yapmadı. Bilakis üstlendiği taahhütlerin tam aksini yaptı.

Anastasiadis-DİSİ hükümetinin skandalları, yolsuzlukları, karmaşık çıkar ilişkileri, üstünkörülükleri ve yetersizlikleri hakkında muhtemelen yarın da konuşmamız gerekecek. Çünkü bunları anlatmak sadece bir konuşmaya, bir güne sığmaz.

Anastasiadis-DİSİ hükümetinin dönemi ve yaptıkları daha öncesinde görülmemiş derecede kibirliliğin, yolsuzlukların ve adam kayırmaların yaşandığı bir dönem olarak tarihe geçecek.

Bu hükümet rüşvet, yolsuzluk, yetkisini kötüye kullanma ve komplo düzenleme suçlarıyla yargılanan ve mahkûm olan seçkin bir dostu için mahkemede savunma tanıklığı yapan bir Cumhurbaşkanı’nın hükümetidir.

Bu hükümet binlerce insanın banka hesapları traşlanırken, aile çevresi 21 milyon avroyu yurtdışına çıkaran bir Cumhurbaşkanı’nın hükümetidir.

Bu hükümet büyük skandallara yol açan bir sözleşmeyle Sayıştay’ın tayinini imzalayan bir Cumhurbaşkanı’nın hükümetidir.

Bu hükümet bürosunun Elektrik Kurumu’nda yaşanan ihale skandalına adının karışmasından zan altında olan bir Adalet Bakanı’nın içerisinde yer aldığı bir hükümettir.

Hapishanelerde insanlar intihar ederken, toplu tecavüze uğrarken, uyuşturucudan ölürken hiçbir siyasi sorumluluk hissetmeyen bir Adalet Bakanı’nın içerisinde yer aldığı bir hükümettir.

Aşırı sağcılar Kıbrıslıtürklere saldırırken, holiganlar yollarda olay çıkarırken, yeraltı dünyasından sabıkalı kişiler güpegündüz Lefkoşa dışında roket atarken, polis suçlulara İnterpol’ün kendilerini aradığı bilgisini verirken, aleyhlerine cezai soruşturmalar ve davalar süren polis görevlileri terfi ettirilirken, aylardır kayıp olan küçük bir çocuğu bulamayıp endişe içerisindeki aileye yardımcı olmayı beceremezken Adalet Bakanı ne istifa ettiği ne de herhangi bir sorumluluk üstlendiği görülmüyor.

Bu hükümet aynı zamanda hem bakan hem iş insanı olup bakanlıkları aracılığıyla işletmelerine hizmet etmekte hiçbir sorun görmeyen bakanların içerisinde yer almış olduğu bir hükümettir.

Bu hükümet bu da mı olur dedirtircesine öğrenci seçimlerine karışan ve seçimlerde hileyle suçlanan bir Eğitim Bakanı’nın içerisinde yer aldığı bir hükümettir.

Bu hükümet Şehir Planlama Dairesi’nin aksi yönde kararına rağmen büyük bir iş insanına milyonlarca avro bağışlayacak bir muafiyetin tanınmasını bir gün içerisinde onaylayan bir hükümettir.

Bu hükümet futbol karşılaşmalarında şike maçlar hakkında suç duyuruları yapılmasına, kırmızı dosyalar hakkında bilgilendirilmesine rağmen kılını kıpırdatmayan bir hükümettir.

Bu hükümet kendisiyle hemfikir olmayan kurumlara karşı daha öncesinde görülmemiş saldırılarda bulunan bir hükümettir.

Bu hükümet muhalefetin eleştiri hakkına vade koyan bir hükümettir.

Bu hükümet gizli belgeleri medyaya sızdıran ve bunu doğal gören bir Cumhurbaşkanı’nın hükümetidir.

Bu hükümet Solya’da bölgenin oksijen kaynağı ormanlık arazi yanarken üstünkörülükleriyle, beceriksizlikleriyle ve ideolojik saplantılarıyla seyirci kalan bir hükümettir.

Bu hükümet Limasol Limanı’nın özelleştirilmesiyle halka 25 yılda 2.5 milyar avro vaat eden ama sonuçta en iyi ihtimalle 700 milyon avro sağlayacak olan yok pahasına satışı gerçekleştiren bir hükümettir.

Bu hükümet hiçbir şehir planlama kriteri ve bilimsel kıstas olmaksızın inşaat izni imtiyazları dağıtan bir hükümettir.

İşte bu hükümet Anastasiadis-DİSİ hükümetidir.

Bir avuç azınlığın kayrıldığı, başka zamanları hatırlatan yolsuzlukların yaşandığı, mafyayı hatırlatan tavırların ve çürük anlayışların toplumu kötümserliğe sürüklediği bir dönemin hükümeti.

Bu hükümet ülkeyi haksızlığa, eşitsizliğe, güvenilmezliğe ve durgunluğa daha fazla batırmadan gitmelidir. Ancak gelecek olanlar da dürüst, yetenekli ve yenilikçi olmalıdır. Ne Nikolas Papadopulos’la gelecekler olanlar, ne de Yorgos Lillikas’a refakat edenler bu vasıflara sahip değildir. Onlarla hiçbir şey gerçekten değişemez.

Nikolas Papadopulos’la Kıbrıs sorununa ilişkin politika Kıbrıs açısından tehlikelere ve çıkmazlara götüren bir politika olacaktır. Sayın Anastasiadis’in son yıllarda izlediği politikadan daha kötü bir politika olacaktır.

Ekonomiye ilişkin politikası Averof Neofitu ve DİSİ’iyle özdeşleşen bir politika olacaktır.

Sayın Nikolas Papadopulos Sayın Averof Neofitu’yla el ele verip, Athanasios Orfanidis’i yeniden atamadığı için Dimitris Hristofyas’ı taşa tutarak, Orfanidis’i tutkuyla destekledi.

Hristofyas hükümetinin gelirlerini azaltan bütün yasa tasarılarını Sayın Neofitu’yla el ele birlikte Meclis’ten geçirdiler. Bankalara borcu olan yurttaşların mülklerinin haczedilmesine, özelleştirmelere ve daha nicesine ilişkin yasa tasarılarını Meclis’ten birlikte geçirdiler.

Daha önceki hükümetin eğitim, yerel yönetimler ve sağlık alanlarında gerçekleştirdiği bütün reformları birlikte iptal ettiler.

Toplumun bugün geniş kesimlerini meşgul eden bütün bu sorunların çözümsüz kalması için onlar birlikte hareket ettiler.

Yorgos Lillikas’tan ne bekleyebiliriz? Kıbrıs sorununda hangi tutumları ortaya koyacak? Bir kaç yıl öncesinde iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu savunuyordu. Daha sonra gevşek federasyondan söz etmeye ve iki devletli çözüme atıflarda bulunmaya başladı. Bugün o da “yeni strateji”den söz ediyor. Yarın ne diyeceğini kim bilir? Bir zamanlar müteveffa Tasos Papodopulos’u destekliyordu. Daha sonra Papadopulos’un bize yalan söylediğini söyledi. Bir zamanlar Yorgos Lillikas makam sahibi, milletvekili, Dışişleri Bakanı olmak için Sol’un kitlesine hoş görünmeye çalışıyordu. Ardından aşırı sağcı unsurlarla aynı frekansa girip retçiliğe oynadı. Bugün herhangi bir başarı şansı olmaksızın seçimlerde aday oldu. Sn. Lillikas’a verilecek her oy Sn. Anastasiadis’ten kurtulma mücadelesinde kayıp oy olacaktır.

Biz bu mücadeleyi gerçekten alternatif ve zafere ulaşacak bir adayla vereceğiz. Yeni ufuklar açan, günümüzün taleplerine yanıt veren, güçlüklere karşı koymayı bilen ve toplumun yaratıcı gerçek bir değişim beklentilerini karşılayan bir adayla bu mücadeleyi vereceğiz.

Eğer bu Olağanüstü Kongre tarafından onaylanırsa, biz bu mücadeleyi Stavros Malas’la vereceğiz. Toplumun bağrından çıkmış kendi kendisini geliştirerek toplumun hizmetine adamış bir insanla bu mücadeleyi vereceğiz. Toplumun sorunlarını, gereksinimlerini, hassasiyetlerini ve önceliklerini anlayabilen, samimi, dürüst ve temiz bir insanla bu mücadeleyi vereceğiz.

2013’ün zor koşullarında Stavros Malas geçen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yine bizimle birlikte mücadele etti. Yurttaşların genel takdirini kazandı.

Onunla birlikte gücümüzü koruduk. O zamandan bugüne kendisiyle dürüst ve samimi bir ilişkiyi sürdürdük.

Hükümet etme biçiminin değişimini, kalkınma modelinin yeniden planlanmasını ve yurdumuzun yeniden birleşmesine götürecek yola dönüşü hedefleyen alternatif ama aynı zamanda realist bir programla çoğunlukçu ve güvenilir bir iktidar ittifakı için bu mücadeleyi onunla tekrar vereceğiz.

Ülkeyi kendi çiftlikleri sananların demagojisini ve popülizmini bu kez yenebiliriz ve yenmeliyiz. Cumhurbaşkanı olsa da küçük partisel hesaplar peşinde koşan bir parti lideri gibi davranan bir politikacıyı yenebiliriz ve yenmeliyiz.

Bizlerden birisiymiş gibi görünmek için yüzüne yeni maskesini takan eski ve çürük düzeni yenmek için bu mücadeleyi kazanabiliriz ve kazanmalıyız.

Yurttaşların bilincini satın alabileceğini, neredeyse seçimleri satın alabileceklerini sananların kibirliliğini ve mağrurluğunu yenebiliriz ve yenmeliyiz.

Onların karşısında başka vasıflarının yanı sıra Stavros Malas’ın rakipleri tarafından bir dezavantaj gibi sunulmaya çalışılan bir avantajı daha var:

Stavros Malas 2013 seçimlerinden sonra da aktif bir yurttaş olarak her gün mücadeleye devam etti. Bilime hizmet etmeye, her dürüst yurttaş gibi emeğiyle onurlu bir yaşam için mücadeleye devam etti. Çünkü Stavros Malas bizlerden biridir. O, yaşamında hiçbir şeyi hazır bulmadı. O, ihtiyacın, emeğin ve çalışmanın ne olduğunu biliyor.

Bunun için de bugün genç nesillerin gözlerinin içine bakarak daha iyi bir gelecek için mücadeleyi verebilir. Çünkü o, genç insanların tiksindiği çıkarcı bir politikacı değildir. Çünkü o, eskiye ait değildir, insanları kendi etrafında toplamak için onları bölmez.

Çünkü o, farklı ve daha iyi bir geleceği kazanmanın ön koşulunun dünle çatışma olduğunu algılayan güçleri birleştiren yeninin sözcüsüdür.

Bildiğiniz üzere Stavros Malas’ın adaylığı Merkez Komitesi tarafından önerildi, Parti Taban Örgütleri’nde tartışıldı ve yüzde 97,08 oranında desteklendi. Yüzde 1,19 onun adaylığına karşı oy kullanırken, yüzde 1,76 çekimser kaldı.

Bugünkü kongre bu tartışmaya son noktayı koymaya ve nihai kararı almaya çağrılmaktadır.

Stavros Malas adaylığını ilan ettiğinde neredeyse bütün siyasi rakiplerimiz ve medyanın önemli bir kesimi aynı sakızı çiğnemeye başladılar: “Stavros Malas Hristofyas hükümetinin bakanıydı, ekonominin çöküşüne yol açan AKEL tarafından desteklendi”.

Bu masalları bir kenara bıraksınlar. AKEL bankacılık sektöründeki kriz ve kredi-finans sisteminin liderliğinin sorumlulukları hakkında konuşurken kimlerin bankacıları korumaya çalıştıklarını ve maaşların düşürülmesinden söz ettiklerini herkes çok iyi biliyor. AKEL krizin sorumlusunun bankalar olduğunu söylediğinde, onlar krizin sebebin emeklilere verilen Paskalya ödeneği olduğunu haykırıyorlardı. Sn. Orfanidis ve onun “silahşörleri” Sn. Averof Neofitu ve Sn. Nikolas Papadopulos servet sahiplerinin vergilendirilmesi ve devletin gelirlerinin arttırılması için yapılan her planı engellemek için ellerinden geleni yapıyorlardı.

Dimitris Hristofyas hükümeti bir uluslararası sistemsel krize ve AB’nin ısrarla dayattığı halk düşmanı politikalara karşı koyma durumundaydı. Ancak o koşullarda dahi emekçileri ve dar gelirli kesimleri savunmak için elden gelen çabanın ortaya koyulduğunu hiç kimse inkâr edemez.

Bugün hükümette olanlar bu çabayı ilmik, ilmik söktüler. Hristofyas hükümetinin eserini hiç kimse sıfırlayamaz. Göçmenlere yönelik politika, konut politikası, kadınlara yönelik politika ve daha nice alanda koyulan hedefler o dönemde tamamen yaşama geçirildi. Daha sonrasında bunlar tamamen yok edildi.

Seçim öncesi dönemde rakiplerimizin ölçülü olmalarını ve seçimlere yönelik tartışmaların seviyeli bir şekilde yapılmasını ümit ediyorum ve diliyorum. Bilinen saldırganlıklara ve kirli savaşa girişmemelerini, işlerine gelmeyen her tartışmada malum iftiralara, terbiyesiz ve etik olmayan davranışlara, içi boş ucuz sloganlara sarılmamalarını ümit ediyorum ve diliyorum.

Bu seçimlerde Hristofyas’ın değil, Anastasiadis’in yaptıklarının değerlendirildiğini en nihayet kabul etsinler. Sn. Anastasiadis’in verebilecek başka bir şeyinin kalmadığını kabul etsinler. Önümüzdeki seçimlerden itibaren herkesin iyiliği için Sn. Anastasiadis’in de tarih olmasını ümit ediyoruz ve artık tarih tarafından onun değerlendirilmesinin zamanıdır.

Merkez Komitesi’nin önerisi duyulur duyulmaz, bazı partilerin seçim kurmayları alelacele Malas seçeneğini “yenilgi seçeneği” olarak nitelediler.

Bu heyecanları niye? Kıbrıs halkını aldatan, halkın daha iyi bir gelecek umutlarını traşlayan Sn. Anastasiadis mi zafer seçeneğidir?

Kıbrıs sorunu ve toplum açısından tehlikeli görüşleri ve retçi tutumlarıyla, zeminsiz tezleriyle Sn. Papadopulos mu zafer seçeneğidir?

Özünde söyleyecek yeni hiçbir şeyi ve hiçbir başarı şansı olmaksızın sadece iktidara gelmeyi talep etmek için kendi partisini kuran Sn. Lillikas mı zafer seçeneğidir?

Seçmenleri kandırma amacıyla başka bir şey daha söylendi: Eğer Malas seçilirse hükümet etmek için güya AKEL’in iznine ihtiyacı olacağı iddia edildi.

Stavros Malas AKEL’le işbirliğinden sonra 5 yıl gözbebeği gibi koruduğu bağımsızlığını şimdi AKEL’in vesayetine girmek için mi yok edecek? Bu seçim döneminin böylesi aptalca ve gülünç iddialarla mı geçeceğini insan ister istemez kendi kendine soruyor.

Ne Stavros Malas kendisini feshedecektir ne de AKEL.

Stavros Malas bağımsızdır, kendi grubuna, kendi platformuna, kendi görüş ve anlayışlarına sahiptir. Bazı temel görüş ve anlayışları pek çok noktada bizimkilerle kesişmektedir ve bu nedenle de kendisiyle işbirliği içerisindeyiz.

Temsil ettiği ve kendisini değerlendirecek olan sivil toplumun özerkliğine nasıl saygı gösteriyorsak, onun bizimkilerden farklı olan görüşlerine de saygılıyız.

İşte bunun için Stavros Malas zafer seçeneğidir. Çünkü o, Kıbrıs’ı ve Kıbrıs halkını yeni maceralara sürükleme tehlikesi olmaksızın toplumun siyasal değişim isteğinin sözcüsüdür.

Onun adaylığına desteğini ifade eden insanlar tarafından bu her gün doğrulanmaktadır. Diğer siyasal alanlardan da çok sayıda ilerici insanın kendi ikilemlerine Stavros Malas’ın yanıt olduğunu dile getirdiklerini her gün görmekteyiz.

Stavros Malas zafer seçeneğidir, çünkü Kıbrıs’ı ileriye götürebilecek güçlü ve yetenekli bir ekip onunla birliktedir. Halka güven ve güç vermektedir. Bizi durgunluğa ya da maceralara sürükleyen adaylar karşısında Stavros Malas bölen değil, birleştiren; demagoji değil, öneri üreten; güvenlikle ve kesinlikle nereye gittiğini ve ne istediğini bilen adaydır.

Birkaç gün önce Sn. Nikolas Papadopulos’un AKEL kitlesine hitap ederek güya kendileriyle birlikte verdiği mücadeleleri hatırlattığını duyduk. Bir noktada haklıydı. AKEL kitlesi Kıbrıs halkının –seçimlerde ve diğer– büyük hedeflerini sırtladı ve bunları başardı.

Sn. Papadopulos ve başkaları bunu çok iyi biliyorlar ve bunun için de AKEL kitlesine karşı son yıllarda sergiledikleri ve bugün de sergilemeye devam ettikleri tutumlardan dolayı da samimi bir özür borçlular. Bunun için özür dileyecekleri yerde kendilerine verecek oy borcumuz olduğu görüşündeler.

Yakın tarihimizde AKEL kitlesi demokratik güçlerle pek çok kez el ele verdi. Onlarla birlikte mücadele etti ve pek çok şeyi başardı.

AKEL kitlesi, sıradan emekçi, işçi, öğretmen, çiftçi, emekli, öğrenci, serbest meslek sahibi, bilim insanı, ev kadını bütün bu insanlar AKEL’in insanları ülkenin iyiliği için, insanın iyiliği için mücadele etmeyi, örgütlenmeyi ve kazanmayı çok iyi bilir.

Stavros Malas’ın adaylığını zafer adaylığı yapacak olan işte bütün bu insanlardır!

Rakiplerimizi korkutan da budur. Bu zafer emekçi halkımızın büyük çoğunluğunun beklentisidir. Her AKEL’ci, her demokrat ve ilerici insan bu mücadeleye katılabilir ve bütün gücüyle katılmalıdır!

Haydi, hep birlikte gerçek değişim için mücadeleye!

Haydi , hep birlikte geleceğin Kıbrıs’ı için mücadeleyi kazanmaya!

PREV

AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu'nun "Kara Günlerin Yıldönümü" Etkinliğindeki Konuşması

NEXT

Kıbrıs’ta Görev Yapan Yabancı Diplomatları Kıbrıs Sorunu Hakkında Bilgilendirme Toplantısında AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Yaptığı Konuşmadan Bölümler