Home  |  Konuşmalar   |  EDON’un 19. Kongresi’nde AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması

EDON’un 19. Kongresi’nde AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması

 

EDON’un 19. Kongresine AKEL Merkez Komitesi’nin en içten selamlarını getiriyorum. Kongre öncesinde yaptığınız çalışmaların önemli sonuçlar verdiğinden ve bunları yurdumuzun genç nesillerinin yararına değerlendireceğinizden eminim.

Pek çok kez söyledik, EDON’dan gurur duyuyoruz. Halk Hareketi’nden gurur duyuyoruz. Çünkü EDON insan aklının yarattığı en asil idealler için gençleri mücadeleye katıyor. Çünkü EDON neofaşizme, ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşı direnen gençliğin güçlü sesidir. Çünkü EDON yurdumuzun yeniden birleşmesi için mücadele eden binlerce yürektir. Çünkü EDON gençliği koltuktan, ekran karşısından kaldırıp, kendi geleceği için mücadeleye yönlendiren güçtür. Çünkü EDON bir mahallede bir parkın gönüllü temizliğinden, festivallere kadar gerçekleştirdiği küçük ve büyük etkinliklerle umudun var olduğunu pratikte gösteren güçtür. Çünkü EDON daha iyi, daha adil ve insani bir gelecek için umuttur.

Daha iyi bir gelecek için bu umuda ihtiyacımız var. Bunca gerilim ve çatışmanın yaşandığı bölgemizde, genç nesillerin geleceğini çıkmazlara sokan politikaların tüm Avrupa’da ve Kıbrıs’ta dayatıldığı ve bunca karmaşık sorunun yaşandığı bir dönemde bu umuda ihtiyacımız var.

Kıbrıs’ta Anastasiadis-DİSİ hükümetinin uyguladığı bu politikaların sonuçları üzücüdür. Anastasiadis-DİSİ hükümetinin 6 yılında gençlerin sırtına ilerlemelerine izin vermeyen yükler yüklendi. Avrupa İstatistik Dairesi’nin Raporu’na göre, Kıbrıs gençlerinin %27,7’si, yani 51 bin genç yoksulluk ve sosyal dışlanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Otuz bin genç ciddi maddi yoksunluklar içerisindeler. Gençlerin %76,7’si tek başına yaşayabilme imkânları olmadığından ailelerinin yanında yaşamak zorunda kalıyor. 25-34 yaş arası işsiz gençlerin %72,5’i yüksek öğrenim mezunu olmalarına rağmen iş bulamıyorlar. Tüm bunlar AB’nin hâkim sınıflarının ve Anastasiadis hükümetinin politikalarının sonucunda yaşanıyor. Hükümettekiler son dönemde kameraların karşısına geçip, ekonominin büyüdüğünden, kalkınmadan söz ediyorlar. Ekonomi büyümektedir, ama aynı zamanda eşitsizlikler daha da fazla büyümektedir. Bu kalkınmadan kazananlar kimlerdir? Kumarhane ekonomisi ve pasaport satışları sadece ekonomik bir balon yaratmakta, sadece ayrıcalıklı küçük bir azınlığın kazancı artmaktadır. Nüfusun geniş kesimleri ise çalışma koşullarının düzensizleştirildiğini, gelirlerinin azaldığını görmektedir.

Ekonomi ve İstihdam hakkında PEO Emek Enstitüsü’nün raporu kısa bir süre önce yayınlandı. Bu raporda yer alan tüm veriler son yıllarda defalarca söylediklerimizi doğrulamaktadırlar. Birincisi: Evet, kalkınma var, kazanç var, ama bunların paylaşımı sermayenin lehine ve çalışanların aleyhine gerçekleşiyor. İkincisi: Evet, işsizlik oranında azalma var, ama gerçek ücret artışları çok düşük ve neredeyse sıfır düzeyinde. Üçüncüsü: Gayri Safi Hâsıla artıyor ama çalışanların gelirleri artmıyor.

Tüm bunlar öğrenci gençleri, iş bulma derdindeki gençleri ilgilendiriyor mu? Hiç şüphesiz. Çünkü tüm bunlar onların eğitimini ve sağlığını etkiliyor. Orta eğitim kurumlarının adeta sınav merkezlerine dönüştürülmesiyle gündeme gelen güçlüklerin üstesinden gelebilmeleri amacıyla çocuklarının dershane masraflarını karşılayabilmeye çalışan ailelerin bütçelerini etkiliyor. Kiraların akıl almaz bir biçimde artışıyla kirasını, devletten aldığı desteğin azaltılmasıyla özel üniversitelerin harçlarını ödeyemez hale gelen yüksek öğrenim gençliğini etkiliyor. Çalışanların ücretlerinin dibe vurduğu, kiraların tavan yaptığı, bankaların kredi vermediği koşullarda yaşamını kuramayan, üniversite hatta lisansüstü eğitim mezunu olsalar bile, kısmi istihdamla sigortasız ve yarım ücrete çalışmak zorunda kalan gençleri ilgilendiriyor.

Bütün bu sorunlar ve çıkmazlar karşısında gençliğin büyük bir kesimi hiçbir şeyin değişemeyeceğine inanıyor. “Hepsi, bütün partiler aynı” sloganına maalesef teslim olmuş bir halde yaşıyor. Biz, yılmadan, yorulmadan böyle olmadığını söylemeye ve bütün partilerin aynı olmadığını kanıtlamaya devam edeceğiz.

AKEL’in gençlikten yana çok net tezleri var. Genç nesiller için Meclis içinde ve dışında inisiyatifler üstleniyor ve gençlerin desteklenmesi için mücadele ediyor. Gençliği ilgilendiren konularda her partinin savunduğu görüşlere ve Meclis’e sunduğu önerilere bir göz atan herkes gençliğin partisinin AKEL olduğunu çok net bir şekilde görecektir.

Çalışma yaşamına ilişkin konularda da bütün partiler aynı değil, aynı duruş ve tutumları sergilemiyorlar. Toplu sözleşmelerin uygulanmasının ve tüm sektörde geçerli olması imkânının kurumsal ve yasal olarak güvence altına alınması için Hristofyas hükümeti döneminde Meclis’e ilgili yasa tasarısı sunuldu. Anastasiadis hükümeti bunu geri çekti. AKEL tarafından yeniden yasa önerisi olarak sunuldu. İlgili Bakanlık, Sanayiciler Birliği, Ticaret ve Sanayi Odaları bu öneriye karşı çıktılar. Meclis’in yetkili komisyonunda yapılan tartışmalarda diğer siyasal partilerin de bunu desteklemedikleri görüldü. Toplu sözleşmelerin kapsamı dâhilinde olmayan bütün çalışanlar için istihdam koşullarına, asgari ücrete, çalışma saatlerine, 13. maaşa, fazla mesai ücretlerine, izin ve tatil günlerine ilişkin asgari koşulların yasayla belirlenmesi gerektiğini yıllardır vurgulamaktayız. Ancak bu görüşü başta hükümetin ve diğer partilerin paylaşmadıkları da açıkça görülmektedir. Ayrıca başta dar gelirli ailelerin çocuklarının desteklenmesi ve bakımı için devletin somut programları yaşama geçirmesi için öneri ve çağrılarımızı da defalarca Meclis’te dile getirdik.

Hepimiz aynı değiliz. Bütün partiler aynı değildir. Ciddi sağlık sorunları nedeniyle çalışamaz durumdaki emekçilerin desteklenmesi için, çocuk yardımının iyileştirilmesi için, Güvence Altına Alınmış Asgari Gelir’in arttırılması için, engelli bireylere yönelik Özel İhtiyaç Fonları’nın lağvedilmesi yerine devlet bütçesinden desteklenmesi için, her annenin desteklenmesi için yasa önerilerinde bulunan parti AKEL’dir. Anastasiadis hükümetinin her geçen yıl daha da kısıtladığı öğrenci tahsisatı için bütçeden kaynak ayrılmasının onaylanmasını başaran parti AKEL’dir. Dar gelirli genç çiftlerin desteklenmesine yönelik önlemler alınması için inisiyatifler üslenip öneriler sunan, sosyal altyapılarının geliştirilmesine yönelik yatırımların desteklenmesini öne çıkaran parti AKEL’dir. Sosyal politikaların uygulanması için yerel yönetimleri destekleyen parti AKEL’dir.

Hepimiz aynı değiliz. Bütün partiler aynı değildir. Engelli öğrencilere yönelik eğitimin geliştirilmesi için bütünlüklü araştırmalar sonucu öneride bulunan tek parti AKEL’dir. Okulları sınav merkezleri haline getiren sık sınav sisteminin kaldırılması için yasa önerisi sunan, sözleşmeli eğitimcilerin yanında mücadele eden, teknik eğitimin nicel ve nitel olarak geliştirilmesi konusunu Meclis’e taşıyan, yeniliklere ve araştırmalara yatırım yapılmasını öne çıkaran, özel üniversite harçlarına sınır konulması için mücadele eden parti AKEL’dir. Sanatsal ve kültürel yaratıcılığın desteklenmesine yönelik kaynakların daha adil dağılımı konusunu Meclis’e götüren parti AKEL’dir.

Hepimiz aynı değiliz. Bütün partiler aynı değildir. Kıbrıs’ın gelecek nesillerini en fazla ilgilendiren mesele için, Kıbrıs sorununun çözümü ve yurdumuzun yeniden birleşmesi için tutarlılık ve ciddiyetle çalışan parti AKEL’dir.

Tarihin Sayın Anastasiadis için yapacağı değerlendirme çok ağır olacaktır. Çünkü her şeyden önce Sayın Anastasiadis ve hükümeti milliyetçilik, şovenizm ve neofaşizm karşısında kararlılıkla durmadı. Son dönemde okullarda ve toplumda art arda ciddi neofaşizm ve ırkçılık olayları yaşanmaktadır. Bu olaylar karşısında Sayın Anastasiadis hiçbir tepki göstermedi ve kendisine Kıbrıslıtürklerle yeniden yakınlaşma ve barış içerisinde birlikte yaşama kültürünün geliştirilmesi için ne yaptığı sorulduğunda daha ne yapacağı, kaç sefer Sayın Akıncı’yla zivaniya içtiği yanıtını verdi.

AKEL’e ve Dimitris Hristofyas’a karşı saldırılarında kendilerine hizmet ettiği düşüncesiyle 2011’den itibaren aşırı sağın yoluna halı döşeyenlerin tümü hakkında, Sayın Anastasiadis ve DİSİ hakkında tarihin yapacağı değerlendirme çok ağır olacaktır. Şimdi hiç kimse çıkıp, yaşanan milliyetçilik ve ırkçılık olaylarından, Kıbrıslıtürklere yapılan saldırılardan, faşizmin yükselişinden hayrete düştüğünü söylemesin. Dün kendilerinin istediklerini yapsın diye canavarın sırtını okşuyorlardı, şimdi onu yatıştırmak için okşuyorlar. Maalesef toplumda ne kadar zarara yol açtıklarının farkında bile değiller. Seçimlerde oy kaygısıyla yaptıkları ikiyüzlü beyanlarla, Sayın Anastasiadis’in ve daha başkalarının da son dönemde Kıbrıs halkını boğdukları büyük laflar ve sözde vatanperver sloganlarla neofaşizme karşı koyulmaz. Neofaşizme karşı koymak için tutarlı ve kararlı olmak şarttır. Duruş ve tutumlarını net bir şekilde ortaya koymak şarttır. Adamızı bölen tel örgüler genç nesillerin geleceğini direkt olarak tehdit etmektedir. Gerçekten önümüzde hangi seçenekler var? Silaha sarılıp savaşa başlamak mı? “Milletin getireceği zaferler” için 1974’te gençleri dolduruşa getiren milliyetçiliğin yaptıklarının sonucunda Kıbrıs’ın yarısı uçuruma sürüklenirken, diğer yarısı da kendi yurdunda mülteci olanlarla doldu.

İstila, işgal ve sürekli olarak yasadışı bir biçimde nüfus taşınması Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin, Kıbrıs halkının doğduğu topraklarda varlığını ve yaşamda kalabilmesini direkt olarak tehdit ediyor. Mevcut durum yurdumuzun temellerine koyulmuş kısa fitilli bir bombadır. Türkiye 30 bin askeriyle işgal ordusunu Kıbrıs’ta tutmaya devam etmektedir. Bu askeri varlığı Türkiye’ye Kıbrıstürk toplumu üzerinde kontrol uygulama imkânını vermektedir. Kontrol dışı ve yoğun bir biçimde nüfus taşınması doğduğumuz topraklarda hepimizin kimliğini ve varlığını tehdit etmektedir. Bu sorun nasıl çözülebilir? Sadece taksimci statükonun alaşağı edilmesi ve Kıbrıs sorununun çözümüyle. İki toplum tarafından da kabul edilecek, kalıcı ve istikrarlı barışa götürecek bir çözümle. Adayı üzerinde anlaşmaya varılmış olan çerçevede yeniden birleştirecek ve herkes için ilerleme, kalkınma ve refah koşullarını yaratacak bir çözümle. Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin mücadelesinin ortak hedefi budur ve bu olmalıdır.

Ne yazık ki bugünkü durum bu hedefe yaklaştığımızı ümit etmeye izin vermiyor. Sayın Anastasiadis Dimitris Hristofyas’tan tarafımızın yıllardır dile getirdiği tezleri içeren ortak açıklamalarla, pek çok konuda anlaşmaya varılması ve bunların görüş birlikleri olarak kaydedilmesiyle, enerji başlığında büyük bir perspektif ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarıyla, sorunun çözümünde tarafımızın bir adım önde olduğunu kabul eden uluslararası toplumla Kıbrıs sorununu devraldı. Ardından kendisi ne yaptı ve Kıbrıs sorununu hangi aşamaya getirdi?

Evet, defakto bölünmenin ana sorumluluğunun desteklediği uzlaşmaz tezlerle, saldırgan ve tahrik edici tutumlarıyla Türkiye’de olduğu bir gerçektir. Türkiye’nin tezlerini yıllarca paylaşan Kıbrıstürk liderliğinin de sorumluluğunun olduğu bir gerçektir. Ama bu, Sayın Anastasiadis’in yapılan üstünkörü ve yanlış tutumlara ilişkin sorumluluklarını ortadan kaldırmamaktadır. Mont Peleran ve Crans Montana’da yaşananlar bunun bariz örnekleridir. Ne yazık ki ardından yaşananların da daha iyi olduğu söylenemez. Sayın Anastasiadis’in çelişkileri ve yalpalamaları iki devletli çözüm olasılığının sözünün edilmesine kadar götürdü.

Bugün gelişmeler kritik olmaktan daha da ötedir. Belirleyicidir. Şimdi her şeyin olduğu gibi, adıyla söylenmesinin vaktidir. Ya yurdumuzu ve halkımızı yeniden birleştirecek onurlu bir uzlaşıyla Kıbrıs sorununu çözeceğiz ya da taksim kâbusuna kapıyı açacağız. Ya Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak verdiğimiz ortak mücadeleleri hak ettikleri sonuca ulaştıracağız ya da yurdumuzun yarısını yabancı çıkarların eline teslim edip diğer yarısını da onların ipoteği altına sokacağız.

Kıbrıs sorununda ortaya koyduğumuz istikrarlı ve tutarlı tutumumuzdan dolayı AKEL olarak yoğun saldırılara uğradık ve uğramaya devam ediyoruz. Sayın Anastasiadis yaşanan gelişmelerden dolayı bizim tezlerimizi ve önerilerimizi benimsemek zorunda kaldığı dönemde DİSAKEL’den söz ediyorlardı. Daha sonra Sayın Anastasiadis başka kararlar alarak, AKEL’i “tavizkar tezlere” ve “çözüm olsun da nasıl bir çözüm olursa olsun” mantığına götüren önerilere sahip olmakla suçlayıp daha öncesinde dediklerini terk etti. Bu onların sıkça izledikleri bir taktiktir. Ezekias’ın, AKEL Genel Sekreteri olarak savunduğu siyasal tezlerden dolayı uğradığı kadar saldırı ve hakarete Kıbrıs’ta başka hiçbir siyasi liderin uğramadığını yazdığı dönemden beri onların izledikleri taktiktir. Daha sonrasında da, Dimitris Hristofyas Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçildiğinde, düzenin çıkarlarına dokunan politikaları yaşama geçirme cesaretini gösterdiği için; etnik çatışmayı ortadan kaldıran, merkezinde Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin ortak vatanı, ortak devleti ve ortak yaşamı olan tezleri görüşme masasına ve halka sunma cesaretini gösterdiği için onların AKEL’e karşı saldırıları yok edici ve gözü dönmüş bir hale geldi. Bizim tezlerimiz onların çıkarlarını tehdit ettiğinden dolayı bize karşı tutumlarının bu olacağını hepimiz bilmeli, birlik içinde ve kararlılıkla onlara karşı koymalıyız.

Tekrar ediyoruz. Yıllardır aynı tezleri savunduk, bugün de aynı tezleri savunuyoruz. Kimilerinin iddia ettikleri gibi “siyasal takıntılarımız” ya da inat nedeniyle değil; Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin yıllarca nice mücadeleler ve fedakârlıklarla hizmet ettikleri ve zamanın eskitemediği şu gerçek, tezlerimizin ve önerilerimizin merkezinde yer aldığı için yıllardır bunu savunuyoruz: Kıbrıs, Kıbrıs halkına aittir. Yan yana değil, birlikte yaşayacak olan Kıbrıs halkına aittir. Kıbrıs için vizyonumuz budur. Biz, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin barış içerisinde birlikte yaşamaları vizyonuna hizmet ediyoruz, buna inanıyoruz ve bunu talep ediyoruz. Bunun için de Kıbrıs’ta Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin geleceğini gerçekten tehdit eden her şey üzerine dikkatimizi yoğunlaştırıyoruz. Kıbrıstürk toplumu aleyhine Ankara’nın izlediği entegrasyon ve asimilasyon politikalarına dikkatimizi yoğunlaştırıyoruz. Tam da bu nedenden dolayı, Kıbrıstürk toplumunun varlığını, kimliğini ve fizyonomisini korumak için Kıbrıslıtürk ilerici güçlerin ortaya koydukları büyük çabaları sürekli olarak vurgulamayı ihmal etmiyoruz. Tüm Kıbrıs için yükselen bir ses olmaya devam ediyoruz. Kıbrıstürk toplumunun ve Kıbrısrum toplumunun her tür müdahale hakkından ve garantilerden kurtulup, birlikte yaşamalarının, işbirliklerinin ve ortak gelecekleri için birlikte çalışmalarının güvence altında olacağı birleşik ve bağımsız vatanda, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olacak ve BM’nin ilgili kararlarında öngörüldüğü şekilde siyasi eşitliğin olacağı, tek egemenlikli, tek vatandaşlıklı, tek uluslararası kimlikli yeniden birleşmiş bir devlet çerçevesinde, iki bölgeli iki toplumlu federasyon çerçevesinde birlikte yaşamayı başardığımızda, ortak sosyal ve siyasal eylemin, ortak yaşamın temellerini tekrar birlikte atmaya başladığımızda, toplumlarımızın varlıklarını tehdit eden her şeyi ortadan kaldırabilecekleri görüşünde bu nedenle ısrar ediyoruz ve ısrar etmeye devam edeceğiz.

Dönemin zor, ihtiyaç ve taleplerinin çok olduğu bir gerçektir. Partimiz ve genel olarak Halk Hareketi olarak önümüzde çok çetin bir yol olduğu da bir gerçektir. Bu mücadelenin en ön safında EDON var. EDON kadrolarının ve üyelerinin neofaşizme karşı, çürümüş ama ölmeyi reddeden sisteme karşı, yoksullaştırılmaya karşı çok çetin bir mücadele verdikleri bir gerçektir. Ancak bu mücadele, mücadelelerin en güzelidir. Şairin de dediği gibi, en güzel günler henüz yaşamadıklarınızdır. En güzel günler barış ve sosyal adalet için, ilerleme ve sosyalizm için EDON’un, sizin mücadelelerinizle gelecek günlerdir.

6 Ocak 2019

PREV

1948 Grev Mücadelelerinin 70. Yılı Onuruna Gerçekleştirilen Etkinlikte AKEL Örgütlenme Sekreteri Hristos Aleku’nun Konuşması

NEXT

Küba Devrimi’nin 60. Yılı Konulu Kıbrıs Küba Dostluk Derneği’nin Gerçekleştirdiği Etkinlikte AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması