Home  |  Konuşmalar   |  Kavazoğlu ve Mişaulis’in Anısına Dali’de Gerçekleştirilen Etkinlikte AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu Tarafından Yapılan Konuşma

Kavazoğlu ve Mişaulis’in Anısına Dali’de Gerçekleştirilen Etkinlikte AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu Tarafından Yapılan Konuşma

“Özyurdumuz Kıbrıs ve toplumumuz bir yol ayrımına gelmiş bulunmaktadır. Kıbrıs ya geçmişinden de ders alarak federal bir çözüme yönelip bütünleşecek, ya da taksim sürekli kılınıp, gün gele ikili enosis yoluyla Türkiye ve Yunanistan’a bağlanacaktır.

Kıbrıs’ın kuzeyinde 1974’ten beridir bir süreç yaşanmaktadır. Bu süreç Kıbrıs Türk toplumunun siyasal bir varlık olarak etkisizleştirilmesi sürecidir. Topluma her yönteme başvurularak Kıbrıslılığı unutturulmaya çalışılmaktadır. Kuzey Kıbrıs’ın Kıbrıslı karakterini yok etmek için dıştan nüfus aktarılmış, aktarılmaya devam edilmektedir.

Türkiye’den aktarılan ekonomi politikalar toplumu çökertirken, toplumsal değerler tek tek yıkılmaktadır. Toplumsal bir varlık, toplumsal bir kimlik katledilmektedir

Bu ülkenin ilericileri, bu ülkenin devrimcileri, bu ülkenin demokratları, kısacası bu ülkenin yurtseverleri olarak, bu ülkenin el değiştirmesine seyirci mi kalacağız, yoksa “bu ülke bizimdir” diyerek yurdumuza sahip mi çıkacağız?

Toplum var olmak ya da yok olmak sorunu ile karşı karşıyadır ve bu sorun karşısında hiçbir genç “kaçan kurtulur” diyemez, dememelidir.”

Bu sözleri yoldaşımız Özker Özgür 1989’da söyledi. Bunlar bugün de geçerli. Onun her sözü ve her mesajı günümüzde de geçerli olmaya devam ediyor.

Türkiye’nin yıllardır Kıbrıstürk toplumunu asimile etme politikası ve Kıbrıs’ı taksim hedefi pratikte açıkça görülüyor. Bu politika sözde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığının Türkiye’nin adamıza uzanan eli olduğunu bize gösteriyor. Bu politika hem Kıbrıslırumlar, hem Kıbrıslıtürkler için tehdittir.

Türkiye’nin işgali Kıbrıs, Kıbrıs halkı ve daha geniş bölge için sürekli bir istikrarsızlık kaynağıdır. Adaya yasadışı bir biçimde nüfus taşınması hem Kıbrıslıtürklerin, hem Kıbrıslırumların geleceğini tehdit ediyor. Türkiye çeşitli alanlarda finansmanlar aracılığıyla işgal altındaki bölgenin ekonomik entegrasyonu yönünde ilerliyor. İşgal altındaki bölgeye sürekli müdahalelerini sürdürmeyi hedefliyor. Toplumu daha fazla denetleme aracı olarak dini kullanmaya çalışıyor. Kıbrıstürk toplumuna yönelik denetimini sürdürüyor. Kıbrıslıtürklerin ilerici güçleri direniyorlar, ancak yanılgı içerisinde olmamalıyız. Büyük Türkiye hedefini yaşama geçirmek için Türkleri de ölmeye hazır olmaya çağıran, herkesi ölümle tehdit eden Erdoğan’ın her zamankinden daha tahrik edici ve saldırgan olduğu bu kadar güçlü bir Türkiye karşısında küçük bir toplum sonsuza dek direnemez.

Tüm bunlar gerçekliklerdir ve Kıbrısrum sağı ve aşırı sağı şimdi de bunu anlamadığı takdirde Kıbrıs’ı ikinci kez yaralayacaklar. Bu kez telafisi mümkün olamayacak şekilde…

Sayın Anastasiadis hakkında tarihin hükmü çok ağır olacaktır. Çünkü o, Kıbrıs sorununun çözümü için halkımıza sadece aşırı beklentiler yaratmakla kalmadı, aynı zamanda çok kritik bir anda yeniden birleşme umudunu köreltti. Yine bize Türkiye’nin uzlaşmaz tutumunu anlatmasınlar. Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulamamasının sorumluluğunun Türkiye’de olduğu herkes tarafından kabul ediliyor. Türkiye’nin her zamankinden daha tahrik edici ve saldırgan olduğunu herkes görüyor. Tam da bu nedenden dolayı bizi işgalden kurtaracak ve içişlerimize müdahale imkânı vermeyecek bir çözümü talep etmemiz gerekiyor. Bu hedefe ulaşmak zordur. Ancak bunun dışındaki seçenek nedir? Aşamalı bir şekilde kesin taksime götürecek olan mevcut durumun süregitmesi… Kesin taksim Türkiye’nin Kıbrıs’ta kalıcı varlığı demektir. Ülkemizde barış ve gelecek perspektifi için kalıcı tehdit demektir. Türkiye’nin sorumluluklarını ve yaptıklarını biliyoruz. Bunları kınıyoruz ve mahkûm ediyoruz. Sorulması gereken soru bizim ne yaptığımızdır.

Sayın Anastasiadis ve DİSİ eğer gerçekten Kıbrıs’ın geleceğini düşünüyorlarsa, kendi kararsızlıklarını, tutarsızlıklarını, cesaretsizliklerini ve yalpalamalarını Türk uzlaşmazlığının arkasına saklamaya çabalamasınlar.

Crans Montana’da yaşanan çıkmazdan sonra Sn. Anastasiadis’in ortaya koyduğu tutum, MEB’deki kriz ve Türkiye’nin tahrik edici tutumuyla yaşananlar, koşullar değişmediği takdirde, görüşmelerin kısa sürede yeniden başlayacağını umut etmemize izin vermiyor. Sadece Sn. Anastasiadis tehlikeleri anlayıp gerekli inisiyatifleri üstlendiği takdirde çıkmazdan çıkılmasını ümit edebiliriz.

Ancak ne yazık ki Cumhurbaşkanının net bir yöneliminin olmadığı açıkça görülüyor. Guterres Çerçevesi’ne bağlılığını net ve tutarlı bir biçimde göstermiyor. Maalesef Sn. Anastasiadis’in başka bir çerçeve için gözünün başka yönlere kaydığı görülüyor. NAVTEX iptal edilmediği, Türkiye tahriklerine son vermediği takdirde gelişmelerin olamayacağı bir gerçekliktir. Ancak biz bundan sonraki adımlar için ne kadar hazırız?

Sn. Anastasiadis çelişkilerin ve yalpalamaların bedelini her seferinde müzakere masasında ödediğimizi unutmamalıdır. Dimitris Hristofyas’ın başardıklarını benimsemeyi 2013’te reddettiği sürece, Türkiye’nin saldırganlığını ve tahriklerini yoğunlaştırdığını ve Barbaros’un güney sahillerimizde volta attığını ona hatırlatmamız yeterlidir. Türkiye’nin 2011’de de enerji planlarımıza müdahale etmeye kalkıştığını hatırlatmaktan yorulmayacağız. O dönemde Dimitris Hristofyas’ın izlediği politika Türkiye’ye böyle bir imkân vermedi. Tüm uluslararası toplumun tepki göstermesine yol açarak, Türkiye’yi gemilerini limanda tutmak zorunda bıraktı.

Sn. Anastasiadis çelişkileri ve yalpalamalarıyla Türkiye’nin daha tahrik edici ve saldırgan bir biçimde geri gelmesine izin vermekle kalmadı, aynı zamanda bizi uluslararası toplumun önemli desteğinden de yoksun bıraktı.

Olanlardan en nihayet doğru sonuçlar çıkararak Kıbrıs’ın ve tüm Kıbrıs halkının çıkarlarını savunan doğru ve tutarlı siyasi çizgiye tekrar dönülmesi gerekmektedir. Birinci öncelik Türkiye’nin korsan tavrıyla yol açtığı gerilimin aşılmasıdır. Bunu izleyecek hedef Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin talep ettiği şekilde Kıbrıs sorununun çözüm müzakerelerinin yeniden başlamasıdır. Sadece bu şekilde uluslararası toplumun desteğini sağlayabiliriz. Sadece bu şekilde Türkiye’nin saldırgan tutumlarının önüne geçebiliriz.

Üzerinde anlaşmaya varılan çerçeveyi ve sağlanan görüş birliklerini dayanak alarak çabada bulunması yönünde Sn. Anastasiadis’e çağrıda bulunma ısrarımızı ve bu tezlerimizi yaşanan gelişmeler maalesef doğrulamaktadır. Diğer yandan Kıbrıstürk liderliği de üzerine düşeni yapmalı ve üzerinde anlaşmaya varılanlarda ısrar etmelidir. Eğer hedefi yasadışı devletin konumunun dolaylı bir biçimde güçlendirilmesi değil, Kıbrıs sorununun çözümüyse bunu yapmalıdır. Eğer hepimizin amacı barış ve yeniden birleşmeyse, o zaman tüm hareketlerimiz bu yönde olmalıdır. Tehditler ve tahrikler sadece Türkiye’nin yayılmacılığına ve tel örgülerin iki tarafında da milliyetçiliğe hizmet etmektedir.

Geçmişten ders alacak mıyız? Kıbrıs’ı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümüyle yeniden birleşmeyi başaracak mıyız? Yoksa sonuçta bize taksim mi kalacak? Kıbrıs sorunu çözüme kavuşturulmadan geçen her gün Türkiye’nin taksim hedefine hizmet etmektedir. Rauf Denktaş’ın taksim hedefine hizmet etmektedir. Kıbrıs sorunu çözüme kavuşturulmadan geçen her gün 1974’ün çifte cinayetini emreden emperyalizmin hedefine hizmet etmektedir. Kıbrıs sorunu çözüme kavuşturulmadan geçen her gün iki toplumda da halkımızı milliyetçilik ve şovenizmle zehirleyen ve zehirlemeye devam edenlere hizmet etmektedir. Çözümsüz geçen her gün istila ve işgalin sonuçlarının kalıcılaşmasına hizmet etmektedir.

AKEL olarak Kıbrıs sorununun çözümü için ısrarla mücadele etmeye devam edeceğiz. İşgale ve yasadışı nüfus taşınmasına son verecek bir çözüm için. Birleşmiş Milletler kararlarını, Üst Düzey Anlaşmaları, uluslararası hukuku ve Avrupa hukukunu temel alacak bir çözüm için. Kıbrıs’ı askersizleştirecek ve yabancı güçlerin garantörlüklerine ve müdahalelerine izin vermeyecek bir çözüm için. Ülkeyi, halkı, kurumları ve ekonomiyi yeniden birleştirecek bir çözüm için. Birleşmiş Milletler metinlerinde belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü için. Tek egemenlikli, tek vatandaşlıklı ve tek uluslararası kimlikli birleşik devlete götürecek bir çözüm için.

“Kıbrıs, halkına aittir” diye haykırarak emperyalizme ve milliyetçiliğe karşı mücadelede yaşamda ve ölümde beraber olan iki yoldaşımızı saygıyla anmak için bugün buradayız. Derviş Ali Kavazoğlu ve Kostas Mişaulis’i saygıyla anmak ve onurlandırmak için bugün buradayız. Bir kez daha burada, Kavazoğlu ve Mişaulis’in kanlar içerisinde o son kucaklaşmaları üzerine yemin ederiz ki Kıbrıs’ta barışı hiçbir şey engelleyemez! Kıbrıs kurtulabilir ve kurtulmalıdır diye güçlü bir şekilde haykırmak için bugün bir kez daha buradayız. TMT’ci katiller milliyetçiliğe ve şovenizme karşı kahramanca direnen Kavazoğlu ve Mişaulis’i katlederek son sözü yazdıklarını zannetmiş olabilirler. Ama aldandılar. Onların kanlar içerisindeki o son kucaklaşmaları Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin mücadelesinin bayrağı oldu. Yurdumuzun bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve egemenliğine göz koyan ve göz koymaya devam eden emperyalizme karşı mücadelede Kıbrıs’ın ortak vatanımız, mücadelemizin ortak ve geleceğin bizim olduğunu haykıran halkımızın omuz omuza vererek gerçekleştirdiği her yürüyüşün pankartı oldu.

Hunharca katledilmelerinden 53 yıl sonra Kavazoğlu ve Mişaulis Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin, tüm halkımızın mücadelesinin sembolü olmaya devam ediyorlar. AKEL için Kıbrıslıtürk ilerici hareketi bu mücadelede doğal müttefikimizdir. Ayakta kalma, barış ve yeniden birleşme için mücadele eden Kıbrıslıtürklerin endişeleri bizim de endişelerimizdir. Çünkü biz bütün Kıbrıs için haykıran sestik ve ses olmaya devam ediyoruz. Çünkü bizim için Kıbrıs’ın davası toplumsal dava değildir. Sadece bir federasyon çerçevesinde birlikte yaşamayı Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak başardığımızda ve ortak yaşamın, ortak sosyal ve siyasal mücadelenin temellerini tekrar birlikte inşa etmeye başladığımızda ayakta kalmamızı tehdit eden her şeyi topyekûn ortadan kaldırmış olacağız. Zaten bu nedenle, federasyonu Kıbrıslırumların iktidarının aracı olarak değil, aynı yurdu paylaşan yurttaşların ve eşit ortakların yaratıcı işbirliği alanı gördük ve görmeye devam ediyoruz. Bu elbette ki iki toplumun Yunanistan ve Türkiye’yle tarihi ilişkilerinin silinmesi demek değildir. Ancak halkımızın, bütün Kıbrıslıların vasiler olmaksızın başarabilecekleri, Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin artık kurtulmuş olacağı ve birlikte ortak gelecekleri için çalışabilecekleri demektir.

Ne kadar söz söylersek söyleyelim, ne kadar konuşsak da, nice konuşmalar yazılsa da, nice argümanlar öne sürülse de her şeyin sonuçta vardığı yer bir zamanlar Özker Özgür’ün önümüze koyduğu ikilemdir, yaşamın kendisinin önümüze koyduğu ikilemdir. Her şey Kavazoğlu ve Mişaulis’in mücadeleleri ve fedakârlıklarıyla bize gösterdikleri yola çıkıyor. Tarihimizin, geçmişimizin ve aynı zamanda geleceğimizin bize gösterdiği yola çıkıyor. Her şey “bu ülkenin el değiştirmesine seyirci mi kalacağız, yoksa “bu ülke bizimdir” diyerek yurdumuza sahip mi çıkacağız?” ikilemine çıkıyor. Biz hepimiz ve daha nicelerimiz, bu memleketin yeniden birleşmesini, barış içerisinde yaşamayı ve ilerlemeyi isteyen Kıbrıslırumlar ve Kıbrıslıtürkler olarak lafı döndürmeden ve hiç tereddüt etmeden cevap veriyoruz: Bu memleket bizim! Yurdumuzu kimseye bağışlamıyoruz! Bu memleket bizim! Ve yeniden birleştireceğiz!

Zito i Kipros!

Yaşasın Kıbrıs!

 

31 Mart 2018

PREV

Kavazoğlu-Mişaulis Derneği’nde Gerçekleştirilen Etkinlikte AKEL Politbüro Üyesi ve Meclis Grubu Sözcüsü Yorgos Lukaidis'in Konuşması

NEXT

İşçi Sınıfının Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ta Gerçekleştirilen Ön Mitingde AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması