Home  |  Konuşmalar   |  Kıbrıs’ta Görev Yapan Yabancı Diplomatları Kıbrıs Sorunu Hakkında Bilgilendirme Toplantısında AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Yaptığı Konuşmadan Bölümler

Kıbrıs’ta Görev Yapan Yabancı Diplomatları Kıbrıs Sorunu Hakkında Bilgilendirme Toplantısında AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Yaptığı Konuşmadan Bölümler

 

 

AKEL Merkez Komitesi adına hepinize her yıl gerçekleştirdiğimiz bu buluşmaya hoş geldiniz demek istiyorum. Davetimizi kabul ederek bugün burada olduğunuz için size teşekkür ederiz. Sürdürdüğümüz bu sistematik temasın size Kıbrıs sorunu ya da başka güncel konular hakkında görüşlerimizi sunma ve sizinle görüş alışverişinde bulunma fırsatını sunduğu görüşündeyiz. Daha fazla bilgilenmemize yardımcı olan bu buluşmayı sizin de yararlı bulduğunuzu ümit ediyoruz.

Kıbrıs’ın istisnai bir jeopolitik konuma sahip olmakla birlikte bunun lanetini de yüklendiği bir gerçektir. Bölgemizde keskin jeostratejik çelişkilerin yaşandığını ve bunlardan çoğunda Türkiye’nin denklemin bir parçası olduğunu hiç kimse göz ardı edemez.

Doğu Akdeniz bölgesinin çok daha iyi günleri yaşayabileceği ve yaşaması gerektiği görüşümüzü AKEL olarak yıllardır dile getiriyoruz.

Kıbrıs siyasal sorununu çözmeyi başarırsa barış içinde bir arada yaşama açısından örnek bir ülke olabilir.

Bölgenin enerji kaynakları bölge halklarının barış ve işbirliği içerisinde kalkınmalarına yardımcı olabilir. Bunun başarılabilmesi için başta Türkiye olmak üzere bütün ilgili tarafların siyasi irade göstermeleri gerekmektedir.

Geçen yaz ayları Kıbrıs sorununda yoğun gelişmelerin yaşandığı bir dönem oldu. Bu uzun müzakere süreci boyunca AKEL olarak çözüme ulaşma çabasını destekledik. Bu tutumuz nedeniyle yoğun eleştirilerin hedefi olmamıza ve siyasal bedel ödeyeceğimizi bilmemize rağmen, biz yurtsever, ciddi ve sorumlu bir biçimde hareket etmemiz gerektiği inancında olduğumuz için böyle davrandık. Ülkemizin, halkımızın ve özellikle de genç nesillerin geleceğini düşündüğümüz için böyle davrandık.

1977’den itibaren üzerinde anlaşmaya varılmış olan, BM ve diğer uluslararası örgütlerin bütün kararlarında yer alan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bütün Cumhurbaşkanları tarafından da desteklenen çözüm çerçevesinde ve stratejisinde istikrarlı bir biçimde ısrar ediyoruz.

Bunu yaparken, çözüme ulaşma çabasında karşılaşacağımız güçlüklerin tamamen bilincindeyiz. Ancak üzerinde anlaşma varılmış olan çerçevenin terk edilmesinin çözümü sadece zorlaştırmakla kalmayıp, Kıbrıs’a zarar vereceği görüşündeyiz.

Kıbrıs sorununun çözümünde sonuna kadar ısrar etmeye devam edeceğiz. İşgale ve yasadışı bir biçimde nüfus taşınmasına son verecek bir çözüm için; Birleşmiş Milletler kararlarını, Üst Düzey Antlaşmaları, uluslararası hukuku ve Avrupa hukukunu temel alacak bir çözüm için; Kıbrıs’ı askersizleştirecek, yabancı güçlerin müdahalelerine ve garantilerine izin vermeyecek bir çözüm için; ülkeyi, halkı, kurumları ve ekonomiyi yeniden birleştirecek bir çözüm için; BM kararlarında belirtildiği şekilde siyasi eşitliğin olacağı iki bölgeli, iki toplumlu federasyon çözümü için; Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamı olacak ve tek egemenliği, tek uluslararası kimliği ve tek vatandaşlığı olacak birleşik federal bir devlete götürecek bir çözüm için sonuna kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.

2008’de dönemin Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas ve Kıbrıstürk toplumunun o dönemki lideri Mehmet Ali Talat arasında başlayan görüşme süreci çeşitli aşamalardan geçti. Yoğun ve hedeflerine bağlı görüşmeler sonucu Kıbrıs sorununun temel başlıklarından esas olarak üçünde (yönetim, AB konuları, ekonomi) önemli görüş birliklerine ulaşmayı başardık. Kıbrıstürk toplumu liderliğine Sayın Eroğlu’nun seçilmesiyle görüşmelerin dinamizmi kesintiye uğradı. Sn. Anastasiadis’in seçilmesinin ardından Sn. Akıncı’nın Kıbrıstürk toplumu liderliğine gelmesiyle görüşmeler yine yoğunlaştı.

Hristofyas ve Talat arasında gerçekleştirilen görüşmelerle varılması başarılan görüş birliklerinin değerlendirilmesi sayesinde Mont Pelerin görüşmelerine kadar geçen zamanda ilerleme sağlandı. Mont Pelerin görüşmeleriyle doruğa ulaşan beklentiler arzu edilen sonuca ulaşılamaması nedeniyle yerini hayal kırıklığına bıraktı.

Orada liderlerin ilk buluşmasında ilk üç günde Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin üzerinde anlaşmaya varılması henüz tamamlanmamış olan konuların, ikinci üç günde de toprak başlığının görüşülmesi konusunda anlaşmaya varıldı. Ayrıca haritaların sunulmasından önce toprak başlığına ilişkin kriterlerde görüş birliği menziline girilmesi gerektiği konusunda da anlaşmaya varıldı. İlk üç günde askıda olan bazı konularda ilerleme kaydedildi ve böylece en nihayet toprak başlığının görüşülmesine de başlandı. Ardından en önemli kriterlerden biri olan toprak oranı yani çözümden sonra (Kıbrısrum tarafına göre yüzde 28,2 – Kıbrıstürk tarafına göre yüzde 29,2) Kıbrıstürk yönetiminde olacak toprak oranı konusunda görüş birliği menziline girilmesi başarıldı. Ayrıca ikinci kriterle yani iki toplumun yönetimi altında olacak kıyı şeridi oranıyla ilgili olarak da anlaşma imkânının olduğu görüldü.

Bununla birlikte, toprak düzenlemeleri konusuyla da alakalı olan üçüncü kriterle, yani Kıbrısrum yönetimi altında mülklerine dönebilecek Kıbrıslırumların sayısı konusunda önemli bir anlaşmazlık var olmaya devam ediyordu. O sırada müzakereler bir hafta sonra tekrar Mont Pelerin’da devam edilmesi anlaşmasıyla kesildi.

Sürecin kesintiye uğramasının olumsuz sonuçları oldu.

AKEL olarak çözüm çabasının devam etmesi ve umudun canlı tutulabilmesi için elimizden geleni yaptık.

İki lidere haritaları sunup görüşmelerini ama üçüncü kriterde de görüş birliği menziline girme konusunda ısrar etmemelerini önerdik. Ancak dinlenilmedik ve Mont Pelerin-2 ne yazık ki sonuçsuz sona erdi.

Mont Pelerin-2’nin ne yazık ki sonuçsuz bir biçimde sona ermesinin ardından durumun hayal kırıklığı yaratan bir biçim almasından sonra da AKEL görüşmelerin devam etmesi gerektiği konusunda ısrar ediyordu.

Özellikle Türkiye’nin çok sayıda yerleşiğe vatandaşlık verilmesi tehdidinde bulunduğu koşullarda süre giden bir çıkmazın yol açacağı tehlikeler hakkında endişelerimizi dile getirerek Cumhurbaşkanına müzakerelerin en kısa zamanda yeniden başlaması gerektiği görüşümüzü aktardık.

Sonuçta müzakereler iki liderin 1 Aralık yemeğinde aldıkları kararın ardından devam etti. Sn. Anastasiadis ve Akıncı konferansın gerçekleştirilmesi öncesinde anlaşma menziline girilmesinin başarılmasını öngörmeyen bir süreç üzerinde anlaşmaya vardılar. AKEL olarak anlaşmazlığımıza rağmen çözüm çabasını destekledik. Tarafların konferansın yapılması konusunda anlaşmaya vardıkları koşullarda bizim buna karşı çıkmamızın yersiz ve yardımcı olmayacak bir tutum olacağı görüşündeydik. Bizim değerlendirmemiz yönetim, toprak ve mülkiyet başlıklarında askıda olan önemli meseleler çözüme kavuşturulmadan yapılacak bir konferansa bu konulara ilişkin anlaşmazlıkların gölgesinin düşeceği yönündeydi.

AKEL’in görüşünün, uluslararası konferans öncesinde Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin bütün başlıklarda (yönetim ve yetkilerin paylaşımı, ekonomi, AB konuları, toprak ve mülkiyet) tarafların anlaşmaya ya da en azından anlaşma menziline ulaşmaları ve devamında güvenlik ve garantiler başlığında anlaşmaya varılması hedefiyle BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin de katılımıyla uluslararası konferansın yapılması gerektiği yönünde olduğunu bir kez daha net bir biçimde dile getirmek istiyorum.

Diğer yandan Kıbrıstürk tarafı toprak başlığının görüşmelerin son aşamasında ele alınması gerektiği görüşündeydi.

Gerek Kıbrıs’ta yapılan görüşmelerde gerekse sorunun iç yanına ilişkin üzerinde anlaşmaya varılamamış olan konuların Cenevre’de müzakeresinde çok küçük bir ilerleme kaydedildi. Taraflar toprak başlığına ilişkin haritaları sundular.

Bunu izleyen Kıbrıs Konferansı’nda güvenlik ve garantiler başlığının özlü bir biçimde görüşülmesine başlanamaması Kıbrıs sorununda ileriye doğru atımlar atılmasını ve çözüme ulaşılmasını isteyen Kıbrıslırumlarda ve Kıbrıslıtürklerde hayal kırıklığına yol açtı.

Tüm bu güçlükler içerisinde ve içerde bilinen nahoş gelişmeler yaşanırken Crans Montana’da konferansın devamı kararlaştırıldı. Orada iki masa olacaktı. Bir masada garantör güçlerin katılımıyla ve Avrupa Birliği’nin gözlemci olarak yer almasıyla sadece güvenlik ve garantiler konusu ele alınacaktı. Diğer masada yapılacak toplumlararası görüşmelerde de Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin üzerinde hala anlaşmaya varılması başarılamamış olan temel konular ele alınacaktı. Konular birbirleriyle bağlantılı bir şekilde görüşülecekti.

AKEL olarak daha Ocak ayından itibaren Cumhurbaşkanı’na yaptığımız çağrılarda geriye kalan temel konuların gayri resmi bir şekilde görüşülmesi ve taraflar arasında anlaşmaya varma olanağının olup olmadığının araştırılması gerektiğini dile getirmiştik. Ancak Cumhurbaşkanı kendi yolunu seçti. Crans Montana’ya gidiş öncesinde Ulusal Konsey toplantısında buluşmanın önemine işaret ederek, karşılaşılacak güçlüklerin üstesinden gelebilmek için yeterli ön hazırlığın yapılıp, oraya çözüm hedefine odaklanarak gitmemizin önemini vurgulamıştık.

AKEL olarak değerlendirmemiz Crans Montana buluşmasının sürecin doruğunu teşkil edeceği yönündeydi. Ya çözüm yönünde adımlar atılacaktı, ya da büyük bir geriye gidiş yaşanacaktı.

Yapılması gereken daha fazla kararlılığın gösterilmesiydi. İlkesel meselelerde geri adım atarak değil, sürekli inisiyatifler üstlenerek. Ancak maalesef orada ilk andan itibaren tarafların birinin diğer tarafın atacağı ilk adımı beklediği görüldü. BM Genel Sekreteri’nin gelişi sürece ivme kazandırdı. Taraflara sunduğu çerçeve geriye kalan önemli meseleleri kapsıyordu ve müzakere için iyi bir zemini teşkil ediyordu. Ne yazık ki onun ayrılmasından sonra özlü görüşme yapılmadı. Kıbrıs sorununun iç yanına ilişkin Sayın Anastasiadis’in sunduğu öneri Türk tarafından karşılık bulmadı.

6 Temmuz’da Sn. Guterres’in Crans Montana’ya dönüşü çok önemli bir gelişmeydi. BM Genel Sekreteri’nin çözümün ilk gününden itibaren garanti ve müdahale haklarının kaldırılması gerektiği görüşünde olduğu belliydi. Avrupa Birliği, Britanya ve kesinlikle Yunanistan ve Kıbrıs da bunların kaldırılması görüşündeydi. Genel Sekreter anlaşmaya varılmasıyla işgal ordularının büyük oranda azaltılmasının gerektiğini belirtiyordu. Ayrıca adadaki yabancı askeri güçler iki yıl içerisinde 650 Türk, 950 Yunan askerine ineceğinden bunların adadan tamamen ayrılmaları konusunu tartışmaya açıyordu.

Ayrıca Omorfo’nun ve başka yerlerin Kıbrısrum yönetimi altına dönmesinde ısrar ediyordu. Aynı zamanda mülkiyet, dönüşümlü başkanlık, Kıbrıslıtürklerin yönetime etkin katılımı ve Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına eşit muamele konularını da tartışmaya açıyordu. BM Genel Sekreteri’nin bu düşüncelerinin meyve vermesi 6 Temmuz yemeğinde maalesef başarılamadı. Orada Türkiye ya garanti ve müdahale haklarının kaldırılmasını kabul etmek zorunda kalacaktı, ya da ifşa olacaktı. Maalesef ne biri oldu ne öbürü. Crans Montana’daki gelişmeler hayal kırıklığına yol açtı.

Çözüm olasılığı uzaklaşmıştı. Müzakerelerin kısa sürede tekrar başlamayacağı görülüyordu.

Taşınmaz Mal Komisyonu’nun personel ve ekonomik olarak güçlendirilmesi işgal altındaki bölgede Kıbrıslırumlara ait olabildiğince daha fazla mülkün satın alınmasıyla mülkiyet konusunun çözümlenmesini hedeflemektedir.

Maronitlerin köylerine dönmeleri daveti eğer BM yönetimi altında olsaydı olumlu bir gelişme olacaktı. Ancak maalesef talep, onların Kıbrıstürk yönetimi altına girmeleri yönündedir. Benzer bir uygulamanın Mağusa’nın kapalı kentinin sakinlerine yönelik olarak da gündeme getirileceği söylentisi dolaşmaktadır.

Mahsurlara gönderilen gıdaların vergilendirilmesi kararı işgal altındaki bölgedeki sözde hükümetin insanlık dışı yüzünü ve siyasi emellerini gözler önüne sermektedir.

Bu tür hareketler ne yazık ki Kıbrıs sorununu çözme çabalarını daha da zorlaştırmaktadır.

İki toplum arasında gerilim ve zıtlaşmayı arttırmak için yapılanların müzakere masasından federasyon çözümünü uzaklaştırmayı hedeflediği barizdir.

Kıbrısrum tarafının Kıbrıstürk toplumundaki aşırı uç unsurların hedeflerine ulaşmalarını kolaylaştıracak bir biçimde davranmaması gerektiği görüşündeyiz. Ne kadar zor olsa da bizim görevimiz barış ve iletişim köprüleri kurmaktır, yıkmak değil.

Sayın Akıncı’nın, Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin, Toplumcu Demokrasi Partisi’nin ve daha başkalarının bu karara tepki göstermeleri olumludur. Kıbrıs sorununa çözüm bulunması konusunda Kıbrıstürk toplumunda da herkesin aynı tutum içerisinde olmadığı görülmektedir.

Türkiye’nin işgal altındaki bölgeye yönelik olarak yıllardır izlediği asimilasyon politikaları hakkında duyduğumuz endişeyi bir kez daha dile getiriyoruz. Türkiye öne çıkardığı politikalar aracılığıyla Kıbrıstürk toplumunun Ankara’ya bağımlılığını arttırmayı hedeflemektedir. Başta inşaat ve turizm sektörü olmak üzere çeşitli alanlara yönelik finansmanlarla işgal altındaki bölgenin ekonomik entegrasyonunu ilerletmekte ve dini öğeler aracılığıyla Kıbrıstürk toplumunda denetimini arttırmayı hedeflemektedir. Kıbrıstürk toplumu gibi küçük bir toplumun Câlût karşısındaki başka bir Davut gibi direndiği görülmektedir.

Diğer yandan siyasal ve ekonomik çıkmazlar nedeniyle Kıbrıstürk toplumunda hem Türkiye’ye hem de Kıbrısrum toplumuna mesafeli olan kendi özgü bir Kıbrıstürk milliyetçiliğinin geliştiği gözlemlenmektedir. Kıbrıs sorunu çözülmediği sürece bu tür sesler çoğalacak ve tepkici niteliği nedeniyle sorunun çözümünden ziyade derinleşmesine yol açacaklardır.

Üzerinde anlaşmaya varılmış olan çerçeve temelinde çözümü arzulayan Kıbrıslıtürk ilerici güçler güç kaybederken, ayrılmayı isteyenlerin güç kazandığı koşullarda AKEL olarak ilerici Kıbrıslıtürklerle temaslarımızı sürekli olarak yoğunlaştırmaya devam edeceğiz. Ortak inisiyatifler ve eylemlerle barış ve yeniden birleşme cephesini güçlendirme çabamızı sürdüreceğiz.

Kıbrıs sorunu çözülüp Kıbrıs yeniden birleşmediği takdirde ne Kıbrıslırumların ne de Kıbrıslıtürklerin doğdukları topraklarda güvenlik ve refah içerisinde yaşayabilmeleri söz konusu olamayacaktır. İşgal devam ettiği sürece kimse geleceğinden emin olamaz. Kıbrıs içerisinde binlerce askeri bulundurmaya, denetimsiz bir biçimde silahlanmaya, yasadışı bir biçimde nüfus taşımaya ve yurttaşlıklar vermeye devam eden bir rejim var olmaya devam ettiği sürece kimse geleceğinden emin olamaz. İşgal hem Kıbrıslırumlar hem Kıbrıslıtürkler için var olmaya devam eden bir tehdittir.

Sadece çözümle Kıbrıs’ın geleceği olabilir. Türkiye’nin istilasının yol açtığı koşulları ortadan kaldıracak, kalıcı ve istikrarlı barışa götürecek bir çözüm iki toplum tarafından da kabul edilmelidir. Halkın tümü için güvenlik ve istikrar koşullarını yaratacak, üzerinde anlaşmaya varılan çerçevede adayı yeniden birleştirecek ve herkes için ilerleme, kalkınma ve refah koşullarını yaratacak bir çözüme ulaşmak Kıbrıslırumların ve Kıbrıslıtürklerin mücadelesinin ortak hedefidir ve ortak hedefi olmaya devam etmelidir.

Kıbrıs sorununa bulunacak doğru çözüm Kıbrıslıların çıkarının dışında, hem Türkiye’nin, hem Yunanistan’ın ve hem de Avrupa Birliği’nin çıkarlarına hizmet edecektir.

Adanın kurtuluşu ve yeniden birleşmesi çok çalkantılı bölgemiz, Avrupa ve uluslararası toplum için, herkes için bir başarı olacaktır.

Çünkü bölgemizde savaşların, ekonomik sefaletin ve pek çok çalkantının yaşandığı bir dönemin ardından barış, güvenlik, istikrar ve ekonomik kalkınma koşulları yaratılacaktır.

Çünkü bölgemizde çok sözü edilen enerji güvenliğinin inşası ve doğalgazın ticari değerlendirilmesi için herkese işbirlikleri içerisinde olma olanağını verecektir.

Tüm bunların Kıbrıs sorununun çözüm umudunu canlı tutabileceği görüşündeyiz. Bunlara, çözümün yararlarına sürekli olarak işaret etmeye devam edeceğiz.

Yaşanan son gelişmelerden sonra ne yapılması gerektiği AKEL açısından çok nettir. Görüşmeler Guterres Çerçevesi’ne odaklanmalıdır. Garanti Antlaşması’nın, müdahale haklarının derhal kaldırılması ve Omorfo’nun iadesi tezlerine odaklanmalıdır. Ayrıca BM Genel Sekreteri’nin önerdiği ve garantör güçlere sadece ve sadece tavsiyede bulunma rolü veren Çözümün Uygulanması Mekanizması’na odaklanmalıdır. Altı başlığın birbirleriyle bağlantılı bir şekilde görüşülmesiyle, üzerinde hala anlaşmaya varılamamış olan konuların görüşülmesi kolaylaştırılacaktır. Biz AKEL olarak bu yönde katkıda bulunmaya hazırız.

AKEL Kıbrıs sorununun çözümü ve Kıbrıs’ın yeniden birleşmesi için çalışmaya devam edecektir. Bizim vizyonumuz tüm dünyaya örnek olacak yeniden birleşmiş federal bir Kıbrıs’tır. Birleşik Federal Kıbrıs etnik kökenleri, dilleri, dinleri farklı iki toplumun birlikte barış içerisinde yaşamalarının ve ortak devletlerini birlikte yönetmelerinin çağdaş örneği olacaktır. Yeniden birleşmiş Kıbrıs topraklarından orduları kovmayı başaran, tüm gücünü ve kaynaklarını sosyal yatırımlara ve ekonomik kalkınmaya aktaran bir ülke olacaktır. Bu vizyonu Kıbrıslıtürk yurttaşlarımızla birlikte pratikte hayata geçirmeyi arzuluyoruz ve hedefliyoruz.

19 Ekim 2017, Lefkoşa

PREV

AKEL Olağanüstü Kongresi'nde Genel Sekreter Andros Kiprianu'nun Konuşması

NEXT

Yasadışı Devletin Kınandığı Etkinlikte AKEL Merkez Komitesi Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun Konuşması